22 Eylül 2007 Cumartesi

ORTA ÇAĞDAN BAŞLIYARAK 20.YÜZ YILIN İLK ÇEYREĞİNDE LEVANTENLER ŞEHRİ İZMİR

XI.yy başlarında İzmir’in nüfusu 2000-2500 arasında idi.

XI.yy da Bizanslıların İzmir’de 10 bin Türkü kılıçtan geçirdiklerine bakılırsa o zaman kentin nüfusu 15 bin olmalıydı.

İzmir 1528 li yıllarda İzmir’de, 6 mahalle de varlığı tesbit edilen 206 hanede, 227 aile ve 72 bekar nüfus barınıyordu. 206 hanenin 29 hanesinde Hrıstiyanlar oturuyordu.

1671 yılında ise İzmir’de 10 müslüman mahallesi, 10 Rum mah., 10 Frenk mah.si ve Yahudi, 2 Ermeni ve 1 Çingene mah.si vardı. Toplam mahallelerdeki hane sayısı 10.300 idi.

Kentin asıl gelişimi 17 ve 18.yy da oldu. Kent nüfusuna göre sayıları az olan Rumlar 18.yy dan sonra çoğaldılar.

Yahudiler, İzmir’e 16.yy da İspanya’dan gelip yerleştiler. Toptancı,tüccar ve komisyoncu olarak kent ticaretinde kısa zamanda söz sahibi oldular.

Ermenilerin nüfusu 1610 yılından sonra kentte arttı. Ve kentte 100 hane oldular. İzmir nüfusu-

Nun çeşitli tarihlerdeki gelişimi ve etnik(halk) dağılımı şöyleydi

Yıl

Rum

Ermeni

Yahudi

Toplam

1630

15bin

8bin

7-8bin

90 bin.

1653

2bin

?

7-8 bin

90 bin.

1788

26bin

7-8

10 bin

130 bin.

1893 yılında İzmir merkez nüfusu 207 bin olup 80 bin kişi ile müslümanlar çoğunlukta idi. Bunun 55 biniRum idi. Foça, Urla ve Çeşme kazalarında Rum nüfusu müslüman nüfusu çok gerilerde

bırakmakta idi

1908 yılında İzmir sancağının toplam nüfusu 627 bin . Rumların 325 bini müslüman,277 bin kişi ile Hrıstıyanlardı.

1893 yılında İzmir’de Yahudi nüfusu merkezde 15 bin,Bergama’da 450, Urla’da 260, Foça 100, Menemen 230, Çeşme120, Tire 1000, Bayındırda 30 olmak üzere toplam 17 bin idi.

1832 yılında Alman seyyah Döbel İzmir’in yaklaşık nüfusu 130 bin diyor. Ve devam ediyor diğer Türk şehirlerine göre İzmir halkı birbirine karşı daha anlayışlı olarak yaşıyan Ermeni, Yahudi, Müslüman, Rum ve diğer milletlerden oluştuğunu yamış. Burada Hrıstiyan İngiliz misyoner, Hz. İsa’nın öğretisini yaymak için hastane açmış.Doktor muayenesi ücretsiz olup özellikle ilaçta parasızdı.İzmir’de ticaret genelde Ermeni ve Yahudi’nin elinde idi.Ayrıca Frenk sokakta bir çok dükkanda domuz eti satılıyordu.Türkler otlaktan aldıkları hayvanları salhaneye getiriyorlar. Orada Yahudi usulü bıçakla boğazını kesiyorlardı.

Misal Karnaval eğlencelerinden sonra sokaklarda yaralı veya ölülere rastlanıyordu. Birisi hakarete uğradımı, ne yapıyor ediyor mutlaka intikamını alıyordu. Şehirde Frenklere karşı soygun ve yağmalama olayları yaşanıyordu.(Frenk Avrupalı hrıstiyanlar demek) Bir akşam

İngiliz tüccar,Urla’da oynanacak bir toplantıya gidiyormuş ve yanında 30 altın varmış; bunu haber alan bir kaç Rum, İngilizin geçeceği yere pusu kurmuşlar, adam geçerken maske takmış. Rumlar adamın üstüne çullanmış biri altınları isterken diğeri tekmeliyormuş, bir diğeri

Saatini almaya çalışırken, ötekide paltosunu çıkarmaya çalışıyormuş; adamı soyup soğana çevirdikten sonra kimseye söylememesini ve canını kurtardığına dua etmesini söyleyip kaçmışlar.

1835 yılında İngiliz Dr. Helfer, Haziran da İzmir’e gelmiş.İlde müthiş veba salgını olduğunu hatta limandaki bütün gemilerin direklerinde sarı bayrak olduğunu görmüş.Sokağa çıktığımızda elimize İzmir ingiliz konsolosu ağaç sopa verdi, yanınıza yaklaşmak isteyen insanlara sopayı sallıyarak uzaklaştırın, hatta dışarı çıkmasanız daha iyi olur dedi. İzmir’de oturan Avrupalılar vebaya karşı çok kapsamlı önlemler alıyorlar. Evlerinin kapısını kilitliyorlar.Satıcılardan aldıkları sebze, meyva, yumurta ve tavuğu bile kapı önlerinde duran içi ilaçlı su bulunan fıçının içine bıraktırıyorlar.

Zengin Avrupalıların evlerinin taban tahtalı yerleri fırçalanmış. Pırıl pırıl mobilyalı odalar ve krıstal camlı vitrinlerin içinde paskalya yumurtalarıyla süslüydü.

İzmir’de,Türk,Rum veErmeni olamak üzere birbirinden tamamen farklı üç millet yaşıyordu. Şehirde en fazla nüfusa sahip Türklerdi.Oturdukları evler dar sokaklı ve bakımsızdı. Rumların evleri, mahalleleri kendilerine özgün mimariyle renga renk boyalı,oymalı bezeli,sade görünümlü ve sevimli evlerdeoturuyorlardı.İzmir’e canlılık veren halk Rumlardı. Şehirde ki irili ufaklı ticaret onların elindeydi. Rumların o savrulan pileli beyaz fistanlı, işlemeli, cepkenli uzun geniş kollu gömlekli. Erkekleri başları mavi püsküllü kırmızı fesleriyle daha çok tipini andırıyordu. Ticarette sıkı pazarlıklar. Frenklerse uzun yıllar önce İzmir’e yerleşmiş

Fransız ve İtalyanlardı.

Şehre bir Alman Doktor geldiği haberi haberi çabuk yayılmıştı.Hastalıktan kurtulamıyan, acı çeken, tedavi olamamış insanlar tıp eğitimini görmüş bilgili gerçek doktordan medet umuyorlardı. Hatta her şeyini Allah’a teslim eden Türkler dahi akın akın geliyordu.

Şimdi ilçe olan Buca o zaman İngilizlerin yazlık köyüydü. Şehirde tek arabaya sahip olan ingiliz konsolosunun eşi bayan Beriy’di. İzmir’e ulaşım, eşekle yapılıyordu. Erkeklerin işe, kadınların gezmeye giderken kullandıkları ulaşım aracı eşekti. En şık tuvaletleriyle İzmir’li kadınları eşek üzerinde görmek mümkündü. Hollandalılar da Seydiköyde oturyorlardı.

İstanbul’da yayılan veba, Mısırdan yayılan veba kadar şiddtli olmadığı için salgın kısa zamanda kontrol altına alındı ve İzmir’de hayat normale döndü. Seydiköyde soygun olmuş.

Güvenlik sorunu olan çevrede, soygunda bir soygunda bir Yahudi öldürülmüş. Katili müslümanlar bulmak için harekete geçtiler ve katili aramaya başladılar.Şehrin polisleride

Türklerdi.

Avusturya’lı gezgin Ludwig Ross, 1845 yılında İzmir’e geliyor.Türk gümrükçü ilk valizimi açtırdı. Ondan sonraki valizleri açtırmak istemiyorsan 5 kuruş vermem lazım olduğunu söyledi.Burada paşa dahi makamını nazırdan(günümüzün Bakanı demek) satın almak zorunda. En alt düzey memurda görevini satın alıyor.Devrederkende karşılığını talep ediyor.

Rumların, Türkiye’de ki dini kurumlarıda parayla alabiliyor. Mesela 60 bin kuruş verip İstanköy metropolitilik ünvanını satın aldım.Bu memleketteki çürümeyi gösteriyor. Alman’da Türk korkusu var. “Bir zamanlar Almanya’da Türkler geliyor denince korkuyorlardı.Ama şimdi öyle olmadığını gördüm. Türk kendini demir adem olarak görmektedir.Mağrur Türk, sessiz karanlık bakışlı Yahudi İzmir’i mesken tutmuş. 1846 yılında şehrin nüfusu 150 bin, Türkler ve müslümanlar 40 bin, Rumlar 60 bin,Yahudi 10 bin, Ermeniler 10 bin, Frenkler(yani Fransız, İtalyan,İngiliz,Alman ve diğer Avrupalılar) 25 bin. Burada ki Yahudiler İspanya’dan göç etmişler.

En önemli para sermaye birikimi Rumlar,Ermeniler ve Frenklerin elinde bulunuyordu. Mesela Bir Rum kızı sevdiği katolik erkekle evlenmek için katolik olmuş; sonuç olarak kız, erkek kardeşleri tarafından dövülmüş.İzmir belirgin olarak Rum izleri taşıyor. Şehir 3500 yıldır Pers,Roma,Bizans,Arap,Frenk ve Türk egemenliğindedir. Halkın 120 bini rumca konuşuyor. İkinci dil türkçe dir. Karnavalda “ışıl ışıl gözleriyle pırıl pırıl ciltlriyle Ermeni kadınlar, Güzel Rum kızları ayrıca Ermeni ve Rum kanı taşıyan ve bir kaç nesildir Avrupalı kanı taşıyan melez Levanten kızlar oturuyor. İzmir’e Fransız modası hakim.

Pınarbaşı ve Bornova’da uzun sarıklı Türkmenlerin başını çektiği kervanlar geçer. Kervanın geçtiği köprünün her iki tarafında binlerce Peygamber ümmetinin mezartaşları görülür.

Julias Sef, adlı gezgin 1875 yılında İzmir’e geliyor. Türklerden önce İzmir’i Büyük İskender yeniden inşa etmiş.Ama Lidya kralı Alyates İzmir’i yerle bir etmiş. Haliyle 400 yıl İzmirliler köylerde yaşamak zorunda kalmış. 1875 yılında İzmir’in nüfusu 160-170 bin dolaylarında olup önemli ticaret merkezidir.Bunun 50 bini müslüman,10-15 bini Yahudiler geri kalanıda Rum,Ermeni ve Frenklerden meydane geldiği sanılıyor.Hırıstiyanlar arasında Rumlar nüfus çoğunluğuna sahip. Rumca, İzmir’in temel anlaşma dili. Zengin Rumlar Avrupai giyiniyorlar. Zaten Rumların çoğu Avrupada okumuş.

Kaynak: Gezginlerin Gözüyle İzmir

19.yy,İ.Pınar

1838 şubat İzmirdeyim sir. Charles

çok kalabalık bir şehir, kadınları tepeden tırnağa kadar kapalı ancak gözleri açık bırakacak şekilde örtülüdür.Türkler giyime çok masraf yapıyorlar, sıradan bir cekete 15-20 paund veriyorlar.Yunanlılar iyi giyinmezler. Kentin evleri hep birbirine benzer, ahşap yapı, tek katlı veya iki katlı.

İzmir’de köle pazarı bulunuyor. Hamallık yapan insanlar çok fazlaydı. 1837 yılında veba salgınında 14bin türk ölmüş. Diğer halktan 1000kişi ölmüş.Türk çocukları Avrupalının peşinden frenk köpeği diye küfür ediyor.Cami ziyareti yaptım. Çıplak ayakla namaz kılan türkleri gördüm.

Rum uşağı diyorki: “islam, yalan söylemeyi yasaklıyor. Diyerek türkleri savunuyor. Yahudilikte olduğu gibi. Türkler çadırında tek kadınla evli yaşıyorlar. Dinleri izin verdiği halde tek evliler.Türkler arasında sakat insane pek rastlanmaz.çünkü islam sağlıklı insane olmasına katkıda bulunmuş. Çünkü alkol içmiyorlar. Türkler din değiştirmekten korkarlar.Rumlar çıkarları konu edilince dindarlaşırlar.Hatta köylüler arasında bile saygın ve seçkin insana rastlanır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder