28 Aralık 2010 Salı

Tanrıların Sembolleri





Hitit Dönemi Anadolu Haritası



Saban: Erken Hanedanlık Dönemin'den Neo-Asur zamanlarına dek dinsel bir simge olarak bilinen saban, her ne kadar daha erken dönemlerde pek çok değişik tanrı ve tanrıçanın simgesi olarak gösterilmiş olsada, Kassit kudurrularında tanrı Ningirsu'yu temsil etmek için (ve aynı şekilde Neo-Asur ve Neo-Babil sanatında Ninurta'nın simgesidir.)


Bir saban. Asur ve Babil kralı Esarhaddon (M.Ö. 680-669 yılları arasında hüküm sürmüştür.) anısına yapılan bir bazalt taş anıttan alınan bir detay. Sabanı Ttanrı Dagan icat etmiş.

27 Ekim 2010 Çarşamba

M.Ö. 4. yy da Tarsus sikkeleri(Doğu dikdatörlüğün savunuscusu iken Grekler ise özgürlüğün ve bireyselciliğin savunucusu)


Vali Farnabazas tarafından bastırılmış sikke.Arkayüz: Aramice yazıt “Farnabazas Kilikya” ismi var. Tanrıçanın ve savaşçının başları Grek tipindedir. Önyüz. Kolye ve küpeleriyle,dalgalanan saçları bir bant ile bağlanmış biçimde betimlenen tanrıçanın yada Nymfe'nin başı görülmekte.




Vali Mazaios tarafından mö.4 .yy da bastırılmış sikke. Önyüz: Tarsus tanrısı öncekinden çok az farklı biçimde betimlenmiş. Başında tuhaf, üçlü sorguçlu Attika tipi miğfer giymiş, küpe ve kolyesi bulunmakta.







Vali Mazaios'un bastırdığı sikke. Resimde yürüyen aslanı gösterir, sırtının üst kısmında bir yıldız , ayaklarının altında büyük bir hilal var. Aynı hilal Nemrut Dağının batı terasında aslanlı horoskop ile benzerlik gösterir. Tiplerin sıralanışı Helen tarzı değil, doğuludur. Önyüz de ise Aramice sembollerle, her zaman ki gibi Tarsus tanrısı bulunur. Şimdi Tarsus 'un tümüyle Anadolu ve Doğulu bir kent duruşludur.







Vali Mazaios (M.Ö. 361-333) tarafından bastırılan sikke. "Baal-Tarz, Tarsus Tanrısı"



Mazaios sikkesi "Baal- Tarz". Arka yüz: Aslan boğayı öldürüyor.



vali Damates in mö.4.yy da basttırdığı sikke. Önyüz:: Doğu tipi pantolon ile pelerinin altına uzun kollu tunik giyen persli bir okçu, sandalyede oturmakta ve iki eliyle tuttuğu oku incelemekteyken, dizinin ön tarafında yayı, kucağında ise sadağı tutmakta. Figürün önünde pers tipinde kanatlı güneş kursu var. Arkasında ise Aramice harflerle yazılı Damates ismi yazılıdır. Arkayüz: Kilikya valisi Damates




Vali Mazaios'un mö.4.yy bastırdığı sikke.. Önyüz. Aramice yazı ile birlikte Tarsusu tanrısı. Figür Grek tavırlı ve Grek asıllıdır. İsim ve semboller doğuludur. Bir yüzü anadolu diğer yüzü de perslidir.Sikke çifte karekterli yani pers ve Kilikya şekilli. Arkayüz: sevilen Tarsus tipi olan boğa yutan aslan betimli. Valinin adı ve ünvanı Aramice harflerle yazılı.Ayrıca Kilikya ve Suriye arasında ki “kapıları” temsil ettiği biçimde yorumlanabilecek çift mazgallı bir duvar yer almaktadır.. Aramice yazı


Kaynak:Tarsus Aziz Pavlus'un Kenti, W.M.Ramsay

20 Temmuz 2010 Salı

Hz.ADEM'İN CENNETTEN ÇIKARILMASI HAKKINDA YORUMLAR ve DOĞRUYU ARAMA

Adem Sumer dilinde adamu (babam) ayrıca Assur- Babil dilinde (çocuk,genç) kelimesinden geldiği ileri sürülmüştür.Kur'an, sahih hadisler ve bunlara dayanan diğer güvenilir islami kaynakların Hz.Adem hakkında verdiği bilgilerden çıkan sonuca göre Adem topraktan yaratılmıştır. Ayrıca Adem'in herhangi bir başka canlıdan tekamül suretiyle değil, topraktan ve tamamiyle bağımsız bir canlı türün ilk atası, öteki bütün canlı ve cansız varlıkların aksine, zihni ve psikolojik kabiliyetlerle donatılmış bir varlık olarak yaratıldığı, tartışmaya yer vermeyecek şekilde açıklanmış.Kur'an-ı Kerim'de Adem'in hangi günde yaratıldığı belirtilmemekte ancak hadisler de onun cuma günü yaratıldığı, o günde cennete konulduğu yine cuma günü cennetten çıkarıldığı aynı günde tövbesinin kabul edildiği ve yine bir cuma günde vefat ettiği haber verilmektedir
İslamı kaynaklarda Hz.Adem'in yaratılmasından önce yeryüzünde insan veya ona benzer akıllı ve şuurlu bir varlık bulunup bulunmadığı konusu tartışılmıştır.Bakara suresinde meleklere atfedilen "Yeryüzünde orayı fesada verecek birinimi yaratacaksın?" ifadesi. Bir görüşe göre, Adem'den önce başka bir insan türü yaşamış olmalıdır. Bunlar orayı fe3sada verdikleri ve kan döktükleri için yok edilmişler.Melekler Adem neslinin bozgunculuk çıkaran ve kan döken varlıklar olacağını bu eski insanlarla kıyaslayarak ileri sürüyorlardı.Bundan başka Hz.Adem önce yeryüzünde Hin ve Bin diye adlandırılan varlıklar bulunduğu, bunların cinlerden önce olduğu, dünyada bozgunculuk çıkardıkları, kan döktükleri ve bu yüzden Allah'ın bunları helak(perişan) ettiği hikayeler varsada bunlar İsraliyat ve eski İran folklorundan geçmiş hikayeler olup, islami temele dayanmamaktadır. İbn Haldun bu tür hikayeleri asılsız bulmakta.
Güvenilir tefsirlere göre meleklerin Hz.Adem ve soyu hakkındaki bilgileri ya Allah'ın daha önce bu konuda onlara bilgi vermesinden veya Levhi mahfuzda yazılı olanları öğrenmiş olmalarından kaynaklanmış yahut melekler günahsız oldukları için kendileri gibi olmayan varlıkların günah bir tabiatta yaratılmış olmaları gerektiğini düşünmüşlerdir.Hz.Adem ve soyunun halife diye tanıtılmasıda Adem'den bir insan türünün yaşamış olduğu sonucuna götürmez.Adem soyunun daha önce daha önce yeryüzünde yaşamış olan cinlerin veya meleklerin halefleri(takipçileri) olduğu manasınıda çıkaranlar var.
İbn Abbas'tan nakledilen bir rivayete görede yeryüzünde daha önce cinler yaşamaktaydı; Allah bunları oradan uzaklaştırdı ve yerlerine Adem ile soyunu yarattı.
Hasan'ı Basri ise En'am suresinin ilgili ayetini göstererek insanların tarihin akışı içinde birbirlerinin yerine geçtikleri için halife diye nitelendirildiklerini söyler.
Ahmet bin Hanbel; ilk peygamberin kim olduğu sorusuna Hz.Muhammed(sav) "Adem'dir" demiş Meleklerin Adem'e secdesi islami bilginlerce ibadet secdesi değil,saygı secdesi ve bir nevi biat olarak yorumlanmıştır.
Kur'an-ı Kerim'de Allah'ın Hz.Adem ve Havva'ya cennete yerleşmelerini emrettiği belirtilmekte. Ancak bunun ahırette iyilerin kalacakları "ebedilik yurdu" olan cennet olup olmadığı konusunda açık bir ifade bulunmamaktadır.Bu yüzden islam bilginlerinden bir kısmı, ilgili ayetlerdeki cennet kelimesinin sözlük anlamıyla "bahçe" demek olduğunu bununda yeryüzünde bir yer olması gerektiğini ileri sürmüşlerdir.Ebül-Kasım el-Belhi,Ebu Müslim el-İsfahani gibi bir çok mutezile alimi ile bazı Ehl-i sünnet alimleri bu görüşü savunurken ileri sürdükleri başlıca deliller şunlardır: A-Eğer Adem ve Havva'nın konulduğu cennet ahirette iyilerin mükafatlandırılacağı cennet olsaydı,Adem ve Havva'ya yasak konmaması gerekirdi.Çünkü esas olarak cennette yasak yoktur.B-Cennette isyan ve günah söz konusu olamaz; halbuki Adem ve Havva günah işlemişlerdir.C-Eğer burası asıl cennet olsaydı, orada kafir bulunmaması gerekirdi.Oysa şeytan cennette iken kafir olmuş ve yüzden oradan çıkarılmıştır.D-Kur'an'ın bildirdiğine göre cennet ebedilik yurdudur.; oraya giren bir daha çıkarılmaz.Halbuki Adem ve Havva konuldukları cennetten çıkarılmışlardır..Bu görüşte olanlar, buranın dünyadaki bir yer olması gerektiği konusunda daha başka delillerde ileri sürmüşlerdir. Hatta bunlar "bağlık bahçelik yer, yeşil topraklar" anlamını aldıkları bu cennetin Fars ülkesi ile Kirman arasında Adem Aden arazisinde veya Filistin'de olduğu yönünde iddialar ortaya atmışlarsada bu iddialar ciddi bir delile dayanmaktan uzaktır. Dahasıda İmam Maturudi bu cennetin genel anlamda bağlık bahçelik bir yer olduğu açıklamalarıyla buranın yeryüzünde olduğu görüşüne katılıyor gibiyse de tam olarak yerini tesbit etmenin imkansız olduğunu, selefin de bu kanaati taşıdığını belirtmektedir.Ehli Sünnet bilginlerinin çoğu Hz.Peygamber'in mi'raç sırasında cenneti müşahade ettiğini bildiren olaylarıda göz önüne alarak,Adem ve Havva'nın bulunduğu cennetin gökte olduğunu savunmuşlar, ayrıca onların cennetten çıkarıldığını anlatan ayetlerde "ininiz !... kelimesinin kullanılmış olmasınıda buna delil göstermişlerdir. Karşı görüşte olanlar ise bu kelimenin Bakara suresi örneğinde olduğu gibi" gitmek" anlamında kullanıldığını belirtmişlerdir. Bazı bilginler de bu konudaki her iki iddianın mümkün olduğunu.konu ile ilgili sahih ve güçlü bir delil bulunmadığından kesin bir sonuca varılamıyacağını, haliyle tartışmaya girmemek gerektiğini söylemişler.
Kur'an'a göre,Adem ve Hava cennete yerleştirildi.Ayrıca yasak ağaç hakkında bilgi verilmemeiştir. Şeytan Adem ile Hava'ya çirkin yerlerini göstermek için "Rabbiniz başka bir sebepten dolayı değil,sadece melek olursunuz yahut ebedi kalıcılardan olursunuz diye şu ağacı size yasakladı".
Ey Adem ! sana ebedilik ağacını ve yok olmayacak bir hükümranlığı göstereyimmi diyerek onları yanılttığı belirtilmektedir. Bu konuda sahih hadislerde başka bilgi yoktur.Diğer islami kaynaklarda yer alan bu ağacın hayrı ve şerri bilme ağacı veya üzüm asması,buğday,incir vb. bitki türlerinden olduğunu belirten rivayetler ise islam dışı kaynaklara dayanmaktadır.
Şeytan 'ın cennete girişi ve orada Adem ile Hava'ya yaklaşması hakkında Kur'an ve sahih hadislerde bilgi yoktur. Diğer islami kaynaklardaki bilgiler ise genellikle apokrif Yahudi kaynaklardan alınmıştır.
Bu olaylar islam bilginlerinin kanaatine göre Adem cennette iken yani peygamber olmadan önce cereyan etmiştir. O zaman ne ümmet ne cemaat vardı. O ilk insan, ilk baba ve ilk peygamber olmuştur. Sonuç itibariyle Hz.A dem'in mezarı konusunda değişik görüşler mevcuttur. İbn İshak'a göre Adem'in mezarı cennetin doğusunda bir yerde, başka rivayetlere göre ise Mekke'de Ebukubeys mağarasında veya Hindistan'da Nevz dağındadır.Yine Nuh Tufanında Nuh (as) Adem'in tabutunu gemiye, tufandan sonrada Beytül Makdis'e defnetmiş. Kayn: İslam ansiklopedisi Adem maddesi(Süleyman Hayri Bolay)

GÜMÜŞ SİKKELER TABLOSU(MÖ: 460.Yaklaşık)


GÜMÜŞ SİKKELER TABLOSU(MÖ: 460.Yaklaşık) Elmalı'da çıkan define,
Orta ve Kuzey Yunanistan,Trakya, Ege Adaları ve Kuzey-batı Anadolu gibi coğrafi bölgelerdeki merkezlere ve Thrako-Makedonya Boylarına bir çok sikkeleri barındırmaktadır.
MÖ.5.yüzyılın ortalarına doğru bir tarihte(mö460) birbirleri ile çağdaş ve aynı zamanda her şehri temsil eder gibi bir araya getirilmiş olan sikkeler Perslere karşı Atina'nın önderliğinde kurulan Attik Delos Deniz Birliğine ait olabilir.Örneğin Athena sikkesi 43gr. ağırlıkta Arkaik döneme ait Athena kabartması portre gülen yüzü nakşetmiş.Arka yüzde Greekçe yazıyla Athena adı geçmekte.
Sonuçta,Lykia'daki Greek ve Pers kuvvetlerini ayıran Elmalı bölgesinde bulunduğundan Muhtemelen Helenler adına savaşa katılan bir komutan tarafından gerektiğinde kullanılmak üzere Elmalıya gömülmüş olabilir.

13 Nisan 2010 Salı

Sümerlerin Fizyonomik Tanımları



LAGAŞ Kenti Kralı Urnanşe’nin torunu 2010 yılından 5 bin yıl öncesi yani mö.2500de Akbabalar Kabartmasında ki SUMERLİ ASKERlerin FİZYONOMİSİ.

Tanım: Ultra dolikosefal kafa, Yassı uzun yüzlü, Uzun kavisli uç kısmı gaga şekilli burunlu ,iri badem gözlü ve alından buruna geçiş dümdüz, Aşırı meyilli alın yapılı. Çekik çeneli ve geniş yuvarlak omuzlu sumerlilerin savaş panosu görülmektedir.

21 Şubat 2010 Pazar

19.YY IN SONLARINDA OSMANLI TOPRAKLARI ANADOLU’DA İNGİLİZ SUBAYININ SEYAHAT İSİMLİ ESERİNDEN ALINTILAR.

(Frederich Bey biraz diplomasi yapmış))
Sivas’ta Ermeni manastırına giden yüzbaşı İngiliz Frederıch Burnaby, Manastırın gotik stilde yapılmış. Beşyüz yıllık kuleleriyle beraber anıt eser tepenin yamacındadır. Manastıra sığır, koyun ve başka hayvanlar temin eden çiftlikler var. Birde papaz piskopos var. Özelliklede papazlar evlenmezler.
Ayrıca manastıra bağlı şapel (yani islamdaki mescidin adı) denen küçük mabetleri görmeye gittiğini yazmış. Şapelin apsisi yani mihrabı altınla ve diğer süs eşyalarıyla bezeliydi. Yaklaşık 1500 yıl önce putperestler tarafından paramparça edilmiş.( ms.500 yılları Roma nın ikiye ayrılmasından sonra Putperest Rumlar, Tek Allah’a inanan Hrıstıyanların mabetlerini yıktıklarıyıllar.)
Sivas’tan sonra Dudusa’ya geldik. Evler kerpiç tuğla ve mermerdendi. Tembellerin evleri ise kurutulmuş kildendi. Varlıklı köylülerin bazılarının evlerinde cam pencereler bile vardı.Başka evlerde cam yerine kağıt veya saydam kaymaktaşı vardı. Dudusa Sivas’ın 5 saatlik doğusunda Ermeni köyüdür. Diriğe ulaştık 3400 ev var. 3000 ev Türk evi, kalanı Ermeni evi.
İngiltere’de evlerin yapı malzemesi pişmiş tuğlayla yapılmış. Osmanlı Divriğinde yapı malzemesi kerpiçle yapılıdır. Birde Divrik’te maden var. 1870 yılı öncesi Türklerde taş evler yapmışlar. Ama 1870 den az sonra kerpiçden ev yapmışlar.
Türk, Kürtlerin nişancı olduğunu söyledi. Hrıstıyanların çoğu tefecidir.Borç para isteyen bir Müslüman, Ermeni hemşerisine çok yüksek faiz ödemek zorundaydı.
Divrik’ten sonra Arapkir’e doğru yola çıktık. Yanut köyüne ulaştık. Köy birkaç kulube ve köyde 25 insan yaşıyor. Arapkir’de 3000 ev var. İlçenin uzunluğu 9 km.dir. Evlerin çoğunun yapısında taştan inşa olmuş. Aarapgir halkının yarısı Ermeni, Arapgir’de Müslüman okulu var. Okulda öğrenciler bağdaş kurmuşlar. Kur’an’dan ayetleri heceliyorlardı. Birde ayrıca Ermeni okulu vardı.
Rumların yalancı olduğunu söylüyor. Ermeniler bazen paşalığa veya kaymakamlığa terfi ettikleri görülmüş.Çünkü Müslüman veya Hırıstıyan hepimiz padişahın tebasıyız.
Malatya nüfusu 12 bin. Arapgir’e bağlı Hartabird(Harput) isimli bir Eemeni kentiydi. Ermeni köyü Sefe’ye geldik. Orada Ermeni bir ev sahibi Arapgir kaymakamını övdü. Kürtlerede fena halde kızıyordu..Çünkü Kürtler soyguncu idi.
Aşot köyüne geldik halkı Müslüman olup 51 evden oluşuyordu. Hlkı diğer Türk köylerine göre zengindi.
Fırat nehrine vardık. Nehirde balık tutuyorlar bir balık 100 okka geliyormuş. Tuzlayıp kışın yiyorlarmış.
Eğin’e geldik.Nüfusu 10 bindi. Bu kentte damların üzerinden yürüyerek bir Ermeni tüccarın evine gelip misafir olduk.(MÖ.7000 yıllarında Neolitik çağda Çumra Çatalhöyükteki evlerde bitişi nizam evden, eve dam üzerinden yürüyerek gidiler.Yani mimari plan bu şekilde.MS.19.yy da Anadolu’da aynı planlı evler bulunduğu görülmüştür.) Ermeni kilisesine gittik, kilisenin iç tabanı cami gibi İran halılarıyla kaplıydı. Kilisede kadınlar,kilise balkonundaydılar.
Eğin’de Rum asıllı bir doktor yaşıyordu. Rum doktor Türk cerrahların çok cahil olduklarını söylüyor. Otopsi yasak. Adamı zehirleyerek öldürüyor. Katil cezasız kalıyor. O yıllarda İngiliz Demir yolları şirketi Diyarbakır’dan İstanbul’a demiryolu rayı döşetmek için,Padişah Abdulaziz İngilizlerden para aldı. Bu parayı saraya harcadı.
Kaymakam az maaşla çalıştığını söyledi. Onun içinde rüşvetin önüne geçilemiyor dedi.
Erzurum’a ulaştık. Dersim’de Kürtler milletin malını soyuyorlar. Bir Kürt reisinin 30 bin koyunu ile 10 bin askeri var.
Kemah’a geldik. Evlerin çoğu kurutulmuş çamurla inşa edilmiş. Çevrede zincirli (çıngıraklı) kovalı çok kuyu gördüm. Kemah’ın 4 bin nüfusu ve 800 konutu var. Erzincan’daki Ermeni kadınları güzeldi. Elleri ve yüzleri açıktı. Erzincan’ın kurulduğu alan düm düz yani ovaydı. Kurşun madenleri Kürtler tarafından işletiliyordu.
Müslümanların üst sınıfları içkiye düşkündü. Şarap ve kadın yüzünden ömürlerini kısaltıyorlar. Erzurum’un dışında çizme imalathanesi var. 450 işçi çalışıyor. Dikiş makinalarında Türk ve Ermeni ustalar çalışıyordu.
Bu arada Erzurum’a giden redif asker olan 300 Kürde yetiştik.Çoğu paçavralar içindeydi. Bir çoğunun ayağında pabuç yoktu ve ayrıca daha önemlisi çarıkta yoktu.Karın içinde yalınayak yürüyorlardı.Bazılarının ayakları donmuştu.
Erzincan’la, Erzurum arasında 9 saat yürüyüşten sonra Delan adında bir küçük Kürt köyünde durduk. Burası topu topu kerpiçten yapılı 12 kulübe vardı. 300 Kürt nüfusu vardı. Fırat’tan geçtikten sonra Mohallata adlı köye geldik. Burada yaklaşık 100 ev ve bir zaptiye bölüğünün barınabileceği şekilde bir kışlası vardı. Sonuçta Erzurum’a geldik.Erzurum bir ovanın ucunda yer alıyordu. Çevresinde birkaç bağımsız kale inşa edilmişti.Kentin etrafı gevşek toprak olan otlu malzemeli setle çevrilmişti. Erzurum valisi İsmail paşayla tanıştık. Valinin ırkı Kürttü. Rus çarı iki ay önce Erzurum’un Ermeni piskoposuna bir nişan yollamış.Onun için Erzurum’daki Ermenilerden endişeliydi.
İsmail paşa savaş durumunda Erzurum çevresindeki Kürtleri kontrol altına alamamaktan korkuyordu. Çünkü Rus ajanları dağlı halkı kışkırtıyordu. Ayrıca Ruslar aşiret reislerine para yağdırıyordu.
İran’la Erzurum arasındaki krvanlardan, İran’a giden kervancı malından %2,5, ithal mallardan ise %8 vergi alımaktadır.
Van’a gitmek için yola çıktık Hoy ve Beyazıt yolu üzerinden devam edip Hertef adlı bir Ermeni köyüne ulaşıp orada konakladık. Doksan hanelik köyde bir eve misafir olduk. Ev sahibinin karısı ve oğlu yakıt olarak tezek imal ediyorlardı.(Tezek:büyük baş çift tırnaklı hayvanın dışkısından yapılır.)
Evin penceresi damın üzerindeydi. (Konya Çatalhöyük evlerinin giriş kapısı damdandır.MÖ.7000 yıl) Kış olduğu için evin damdaki deliği yani penceresi kapalıydı. Ermeninin evi iki odalı ydı. Evin bir odasında hayvanları,diğer odasındada kendileri barınıyorlardı. Bu köyde birde Kürt postasıyla karşılaştık. Sonuç itibariyle kışlık yakıt tezektir. Buradan ayrıldıktan sonra Yusufeli adında bir köye geldik. Bu köyde bir eve misafir olduk , evdeki kadınlar toprak çömlek yapıyorlardı.Yerden bir miktar kil alıp saatlerce yuğuruyorlar.En sonunda ona biçim verip evdeki ocakta bir havuza doldurup, tezekle yakıp pişiriyorlar.Pişirdikten sonra boyuyorlar ve içine tahıl, un veya başka malzeme koyup muhafaza ediyorlar.
Beyazıt yol üzerinde güzel bir kız gördük. Kız uşağımın yemek bulaşık kaplarını suyla yıkadığını görünce; güzel kız: uşağa dediki “demek siz suyla kaplarınızı yıkarsınız”. Türk tüccarlar seyahat esnasında böyle güzel kız gördünmü? Onu ailesinden satın alıp İstanbul’a götürerek hamama sokarlar ve onu iyice beslerler.Zengin bir tüccarın haremine Sokarlar.Yüklüde para alırlar.
Kara batarak zahmetlice yürüdükten sonra 30 haneli Ermeni köyü olan Zedhane’ye girdik. Toprakkalede oturan Ermeni köylü, evlenmek üzereydi. Nikah töreninden sonra davul çalmak, çalgı tutumak ve havaya silahla ateş etmek adettir.
Buzağıya binen ve başka buzağıları önleri sıra süren ve tahıl çuvalı yüklü Ermeni gençleri gördüm.
Ermeni erkek ve kadınların, ineklere ve öküzlere binmiş vaziyette pazara gittiklerini gördüm.Özellikle mandalar kuvvetli olduğu için rağbet görüyor. Zengin hırıstıyanlar 30 manda sahibi. İki manda bir kız için başlık parasıdır. Bazı yörelerde daha yoksul Ermeniler, damatlardan para alması adettendir. 15 eylulda İstanbul’dan yola çıkıp İzmit’e gittik. Orada Rum’un evine misafir olduk. Ertesi gün Ermeni olan telgraf müdürü geldi. Türklerin yönetimini şikayet etti.
Kentin çevresini kuşatan tepelerin üstündeki evler yarım ay biçiminde dizilmişti. Bu evlerin inşaatında hiç plana projeye uyulmamış.Bir çoğu İsviçredeki şelalelere benziyor. Tahta duvarları çok sayıdaydı. O günlerde çamaşır günüymüş hırıstıyan ve Müslümanların iç çamaşırları, gömlekleri pencere pervazlarından sarkıyordu. İyi inşa olmuş taş binalarda vardı.
Öğleden sonra Ermeni piskoposunu ziyarete gittim.Yaşlı Ermeni diyorki; Türklerin adaletini beğendim.
Sapanca’ya geldik halk kağnıya öküz koşuyordu.Kazanın yakınında kerpiç malzemeden inşa edilmiş 200 haneli bir köye girdik.Daha sonra Geyve köyüne geldik.Belediye başkanı bizi karşıladı. köy ,tarla,bağ,bahçe ve dut ağaçlarıyla kaplı yerdi. Ertesi günü Nallıhan köyüne geldik.Nallıhan 400 evli köy. Çok geçmeden Ermenilerden,Türklerden ve Çerkezlerden ziyaretçiler göründü. Halk demiryolu yapılmasını istiyorlar.
İstanos, Ankara yolunun biraz berisinde yer almaktaydı. Bu köyün yarısı Ermeni yarısı Türk, Türklere aid 400 ev var.
Ankara, mazgallı duvarlarla çevrili, azametli minareleriyle bayırın üstündeydi. Ankara’da Hacı Tevfik Beyin 5 karısı olduğunu öğrendik.
Türk yasasına göre: bir adamın bir kızı varsa, adam ölürse; mal kızıyla ölen adamın erkek kardeşiyle aralarında paylaşılır.” Bolca miktarda ev sahibi rakı içiyor. yıl1872. Dr.Gaspari anlatıyor: Ankara’da kadınlar kocalarını aldatırlarsa her şeyi gizli tutmaya özen gösterirler. Yozgat’ta durum farklı. Ertesi gün Ermenileri evlerinde ziyaret ettim. Evlerin altı halı döşeli, duvar diplerinde sedirler. Duvarlar çıplak ve beyaz badanalıdır. Hırıstıyan kadınlar sokağa çıkarken örtünmüş olarak çıkıyordu. Bir Ermeni çoğu kez evlenmeden önce karısını göremezdi..
Ankara’da Ermeniler evlerine Müslüman Türkleri yemeğe davet ederlerdi.Aynı şekilde Türklerde Ermenileri yemeğe davet ederlerdi
Delice ırmağı yakınında Sekili köyüne ulaştık.Köy 20 kerpiç kulubeden ibaretti Türkmen kızları başlıklıydı. (tahminen alevi türkmeniydiler) evler tepe yamacına oyulmuş birer delikten ibaretti.(Bu evi tepeye oyma geleneği İsa(as) döneminden kalma Rum geleneğidir.Anadoluda Kayalara oyulmuş mezarlar Akdenizin kayalık dağlık bölgede çoktur.)
Türkmenler,Türkçeyi, Türklerden farklı aksan ve ağızla konuşuyorlardı. 150 km lik bir alanda Türkçeden başka Ermenice,acemce,Rumca,Çerkezce,Kürtçe,tatarca,gürcüce ve arapça duyabilirsiniz. Türkmen kızları uzun beyaz gömlek, parlak kırmızı pantolon, bellerinde gri kuşaklılar. Kızlar tembel tembel oturuyorlardı. Kuyudan su çekiyorlardı. Bir eve girdik pireler odada zıplıyordu.
Sonra Yozgat merkeze vardık. Bizi bir Ermeni karşıladı. Aralarında kalabalık halk coşkulu şekilde karşıladılar. Ermeni Türk karışıktılar. Fakir çoktu üstü başı yırtıktı.Sonuçta döşeli bir eve misafir olduk.Yozgat’ta Ermeni okulu vardı. Türklerle Ermenilerin arası çok iyi idi. Telgraf idaresinin başında Ermeni vardı.Yozgat’ta Türk Çingene kızlarının danslarını seyrettik. Kadınları hoppala olabilir. Asi Yozgat kasabasına vardık. Evlerin çoğu dikdörtgen,kazığın üçü bir uzun köşesine, diğer üç kazıkta diğer uzun kenara 90 cm. derinliğinde çakılır. Bu dikey kazıkların tepesine çatı kirişleri bağlanır. Kille sıvanmış ağaç dalları örtmeye döşenir ve kille sıvanır. Sığır derisi şeritleri menteşe yerini tutan bir tahta parmaklıkla odayı ikiye bölmüşler. Bir tarafta ev sahibinin koyunu, öküzü, devesi ve inekleri kalıyor, diğer tarafta kendisi ve ailesi barınıyor.
Bazı Ermeniler kızları için drahoma verdikleri olur. Yola devam ediyoruz. Karakilise göründü, köyün evleri tamamen asker doluydu, yer yok biz bir Ermeni köyü olan Kayısı köye doğru devam ettik,derken atların üzerinde erkekler gibi bacaklarını açarak oturan bazı İran’lı kadınlar gördük.Bazıları bebeklerini boyunlarına asmışlar bezlerin içinde taşıyorlardı. Neticede Acem köyüne geldik. Evlerin içi temiz, ev örgüsü halı kaplıydı.
Bu Acemlerin memleketini Ruslar basınca Türkiye sınırına geçmişler. Padişah onlara toprak vermiş. Diyarbekir, Musul , Dicle ve Bağdat’a kadar Kürt aşiretleri var. Padişaha bağlılar.
Bu bölgede Mahmut Paşa denen aşıret reisi kürt vardı Ermeni mimara konak yaptırmak istedi. İşte bu Mahmut paşanın oğlu Kürt Toprakkaleye kaymakam oldu. O da Çerkes asıllı kaymakamla kavga etti. Türk subayı diyorki: İshak paşanın oğlu Mahmut paşa hayattayken çok zampara idi. Şimdi burada ölü olarak yatıyor. Mezarında kimseye zararı yok yazıyor.Ağrı dağına arkamızı döndük sonra bir Yezidi köyüne vardık.Evler tepenin yamacına bina edilmiş. Tezekten yapılmış koni biçimli kulübeli idi. vardı.Yezidiler hırsızdı. Rahiplerinin çoğu bekardı. Şeytana Allah’ın baş veziri diyorlar. Yezid rahibi herhangi köye gitse, o köyün ilk işi karılarını ve kızlarını sunmaktır.(not:İngiliz Burnaby bence fazla diplomasi yapmış)Eser:Küçük Asya Seyahatnamesi,1876 Yüzbaşi Frederich Burnaby.

ALMAN DİPLOMATIN 1898 DE KONYA SEYAHATI

1898 yılında Konya’ya geliyor. Şehirde 50 bin nüfus yaşamaktadır. Bunun Ermeni,Rum ve Yahudi geriye kalan 45 bini müslümandı. Türk şehri olan Konya’da kadınlar öetülü olup bazıları baş örtüleriyle gözlerinin tekini dahi kapatmış. Dervişler yeşil-beyaz sarıklılardı. Aynı zamanda hacı-hoca olduklarını söylüyorlar. Konya tam bir dervişler şehri.

Konya evleri kerpiçten yapılı, önleri kafesli olup çatıları eğimli değil.( O halde düz damlı) Valilik binası görkemli olmayıp kışlavari taş bina.Çelebinin evi dar sokak arasında kalan bir avludan geçirilerek binaya giriliyor. Açık avlu kapısından içeriye girildiğinde sanıyorum zemin katın tamamını kaplıyan büyük salon vardı.Kayn: Şehabettin Uzluk.

Sokakların aydınlanma çalışması başlamıştı. Sultanlar Mevlevi tarikatı dergahı için çok büyük arazi vermişler. Çelebiler tek eşli, eğer çelebinin erkek çocuğu olmazsa ikinci hanımı alabiliyor.Mevlevi tekkesinde dervişler sema yaptıklarını gördüm.

Çelebi 35 yaşında ortadan çok uzun boylu, adaleli ve biraz tombul yüzlü, zeki, yüzü kızıl sakallı.

Selçuklular Zamanında Konya Mimarisi:

Selçuklular zamanında sivil ev yapıların çoğu iki veya ikiden fazla katlı evlerden müteşekkildi.

Yapı malzemesi; temel taştan, duvarlar kerpiçten veya harman tuğlasından idi. Ev damlarının çoğu kubbeli idi.

Konya Surları ve sur çevresi 12300 metre Sencer zamanında surlar genişletilmiş.Surda kullandıkları malzeme kerpiç ve tuğladır.

Surun içinde mektep, hastane, çarşı gibi yapılaşmalar vardı. Pzar yeri surun dışında idi. Çarşı, Pazar ve hastaneler poyraza diğer yönlerinde mektepler vardı.

Mezarlar gündoğuya bakar, ikinci surda uzakta. Şimdiki Üçler mezarlığının bulunduğu yerde sokaklar oldukça geniş.

İbn Batuta’ya göre yer katından başka tek katlı evler vardı.

Selçuklular, kerpiçleri beyaz kumla karışık topraktan yapıyorlar. Ak çamurun içinde rengini açıyorlardı. Evlerin dış duvarlarında sıva kullanmamışlardı. Şehrin ilk genişlemesi gün doğdu yönünde oluyor. Konya bir baştan bir başa 60km. idi.

DOLİKOSEFAL İNSANLARDA GÖRÜLEN ENDER ÖZELLİKLERDEN AYRINTILAR:

İstikrarlı ve soğukkanlıdırlar. Daima düşünen tipler bu kategoridedir. Uzun vadeli proje yaparlar. Devleti uzun vadeli idare etme özelliği taşırlar. Sessiz, savaşçı ve yerine göre barışçıdırlar. Ülkesini adam gibi savunurlar. Macera perest olmayıp, bilim adamı olarak uzun vadeli düşünürler.Yeniliklere sonuna kadar açıktırlar. Onun içinde iyi felsefeciler çıkmıştır. Reklam peşinde koşmaz.İllada ben yapıyım demezler.Hukukun üstünlüğüne inanırlar. Bu sessiz insanlardan çok resul ve uyarıcılar çıkmıştır.Burunları kısa,küçük düz ve kalkık olması, soğukkanlı oluşlarının en önemli unsurlarındandır.Başka görelebilen özelliklerden biriside uzun kol,bacak ve uzun ayaklara sahip oluşlarıdır.

8 Şubat 2010 Pazartesi

BRUTUS SİKKELERİ

Roma tarihinin ünlü figürlerinden olan BRUTUS'u hepimiz SEZAR'ın suikastçılarından birisi olarak biliriz.(sendemi,Brutus?) soru cümlesi ile hafızalarımıza kazınmıştır. Brutus biliçaltımızda kalleşlikle eşdeğer tuttuğumuz bir addır. İsa'ya ihanet eden Yehuda gibi.


Resim 1
Gümüş Denarius: Önyüz: Apollon'un defne çelenkli başı sağa. Arkayüz: ganimet olarak ele geçen zırh, miğfer ve iki adet kalkandan oluşan zafer anıtı ve iki yanında oturan esir Lykialılar,ortada Res.1


Resim 2
Gümüş Denarıus önyüz: Libertas(hürriyet) başı. Arkayüz: sadak, kithara ve üzerine süs ipi bağlı defne dalı

Resim 3
Önyüz:Brutus'un başı sağa dönük. Arkayüz. iki hançer arasında şapka ve EID MAR yazıtı. 15 mart Sezar'ın öldüğü günün tarihi.

Resim 4
Önyüz: Brutus'un düşmanı Sezar(caesar) ve Antonius. Arkayüz: Antonıus'un başı sağa dönük.

Resim 5
Brutus sikkesi: altın sikkenin Önyüzü: defne çelenk içinde Brutus'un büstü. Arkayüz: iki gemi üzerinde ele geçen silahlar.

Resim 6
Gümüş Denarıus. Önyüz: Labienus başı, sağa dönük.Arka yüz: eyerinde sadak ve yay asılı parthıa atı.
Gümüş Denaris sikkesi: Önyüz: Apollon başı sağa dönük. Arkayüz. Victorya(zafer) savaşta ele geçen miğfer,kalkan,kılıç ve zafer çelengi.




Geç Bizans'ta ölü gömme şekli
Dikdörtgen şeklinde mezar odasındaki ceset sırtüstü yatırılmış ve kolları göğsü üstünde bağlı, ayakları da çapraz şekilde defnedilmiş. Mezar odasında herhangi bir ziynet eşyası vb. şeylerin bulunmaması tek tanrı inancını gösteriyor.

28 Ocak 2010 Perşembe

Ressam Fausto Zonaro


Ünlü İtalyan Ressam Fausto Zonaro'nun Abdülhamid Hükümdarlığı zamanında resmettiği eserlerinden bir bölümü: 1891 yılında İstanbul'a gelmiş ve 1896 yılında II.Abdulhamid tarafından Saray ressamı olarak görevlendirilen Fasto, Saray ressamı olarak 20 yıl çalışmıştır. Abdülhamid Padişahlıktan uzaklaştırılınca, 1909'da ülkesi İtalya'ya dönmüştür. Aşağıda bazı eserlerindeki resim ve fotograflardan alıntı yapılarak bir panaroma çıkarılmıştır.



Ertuğrul Suvari Alayı Köprüde:
1901 yılında yapılan resmi bir geçit resmedilmiş. Seyredenlerden dönemin varlıklı Osmanlıları farkediliyor. Resimdeki kıyafetlerdende anlaşıldığı gibi Batı medeniyetinin etkisi görülmektedir. Askerler oldukça düzgün üniformalara sahipler.

İstanbullu Hanım
Birakisefal kafalı yuvarlak yüzlü siyah iri badem gözlü, küçük burunlu istanbullu bir hanım.

Bayram

Çerkez Kadın
Birakisefal kafalı geniş alınlı siyah iri gözlü, düz küçük burunlu, hilal kaşlı çerkez kadını.

Arzuhalciler

İngiliz Sefirinin kızı tahtırevanla taşınırken

İstanbul'da bir sokak
Yerlerde moloz taş döşemeleri ve 2 katlı ahşap ve dikdörtgen pencereli evler görülmekte, ayrıca sokak kahvelerinin sıklığıyla dikkati çekmektedir.

Odalık
Birakisefal kafalı, yuvarlak yüzlü, küçük düz burunlu, iri siyah yuvarlak gözlü ve siyah ve hilal kaşlı, geniş alınlı bir kadın.

Okul dönüşü

Genç kız portresi

Rufai Derviş
Uzun yüzlü esmer, ince uzun gaga burunlu, kara kaşlı, kara gözlü, dik kırışık alınlı uzun saç ve sakallı

Mezarlık

Ressamın Kız Kardeşi Guiseppina

Mavroyeni Paşa
Sultan 2. Abdülhamit'in özel doktoru resmin sağ üst köşesinde Grek alfabesiyle "Mavroyenis Pasha" yazılıyor.

Yaşlı Çingene
Hüzünlü yaşlı çingene kadın döneme göre iyi giyimli, ayrıca kaş göz ve yüz hatlarıyla Hintli bir kadını andırıyor.

Doğulu Kadın

Abdurrahim Efendi

Enver Paşa
1909 yılında yapılan resimde Birekesefal görünümlü düz ve kısa burunlu hilal kaşlı, yuvarlak beyaz yüzlü, iri gözlü üniformasıyla Enver Paşa görülmektedir.

Yazar Adolph Talosso

Yeni Türkiye
Kara kalem çalışmasında Birakisefal esmer tenli ince uzun kavisli burunlu, badem gözlü bir kadın görülmektedir.

Sultan 2. Abdülhamid
Dolikosefal kafalı, dar alınlı, uzun yüzlü, düz uzun ve kavisli burunlu, çukur gözlü, düz kalın kaşlı, çıkık elmacık kemikli ve uzun parmaklara sahip.

Fatih'in İstanbulu Alışı

Rufai Dervişleri

Ney üfleyen Derviş

Camii İmamı

Dervişler ve Çocuklar
Dervişin başındaki keçe malzemeden yapılı silindir Sikke ve külahın çevresindeki yeşil destar (kuşak) kişinin Dede rütbesine sahip Mevlevi Dervişi olduğunu göstermektedir. Ancak Sikkenin altındaki kısa boşluk kişinin Hz Mevlana'nın akrabası olmadığını söylüyor.

Anadolulu Türk
Biraki kafalı, yuvarlak yüzlü, çekik gözlü, kısa düz burunlu, orta boylu, dar omuzlu şalvar giymiş bir Anadolulu.

Ermeni Hanım

Mahmut Şevket Paşa

Doğulu Kadın

Doğulu Genç Kız

Doğulu Kadın

Doğulu Kadın

Galata Köprüsü: Osmanlı dönemi yapılarından 3 şerefeli minaresi olan bir cami, ayrıca 2 ve 3 katlı, dikdörtgen pencereli, beşik veya kırma çatı ile örtülü sivil konutlar resimde görülmektedir.


Kaynak: Abdülhamid'in Hükümdarlığında Yirmi Yıl -Fausto Zonaro'nun Hatıraları ve Eserleri