22 Mart 2008 Cumartesi

NUH TUFANI EVRENSEL Mİ, BÖLGESEL Mİ?

Kitab-ı Mukaddese göre Nuh, Adem’in sekizinci göbekten torunudur. adı da Lamek oğlu Nuh’tur. Adem ilk insan kabul kastediliyorsa, ilk insan olan Adem’den Nuh’a kadar sadece 950 yıl gibi kısa bir zamanın olması, tarih bakımından doğrulanmaz. Daha doğrusu milyonlarca yıla sığacak evrim ve olaylar sadece 950 yıl ile ifade edilemez, ama Tevrat böyle diyor.Fakat Kur’an, katiyen böyle rakamlar ve tarihler vermez. Böylece tarihi belgeler Tevratı, bu ayrıntılar doğrulamasa bile zayıf noktaları atmış olan Kur’an’ı yalanlayamaz. Tevrat’a göre 500 yaşında iken Ham,Sam ve Yafed adında üç çocuk sahibi olan Nuh’tur. Kitab-ı Mukaddeste geminin Ararat dağına oturduğu ifade edilirken Kur’an’da Cudi dağına oturduğu belirtilmektedir. Bundan anlıyoruzki Kuran’ın indiği dönemde Yahudilerin ellerinde bulunan nüshada Ararat yerine Cudi geçmekte idi.Zamanla bu nüsha kaybolmuş ve cudi yerine Ararat konmuş olabilir. Zira, Cudi dağı da Ararat dağ zincirinin bir parçasıdır. Bütün bunlar o zamanki Arap toplumu içinde Nuh ve Tufan olayı hakkında kırık dökük bilgilerin bulunduğunu gösterir. Fakat bunları bilenler azdı. İşte bilgileri İlahi kitaba dayalı olmayan toplum ümmi sıfatıyla anılırdı. Ümmi toplumda yetiştiği için Hz.Muhammed de kutsal kitabı okuyarak bu hikayeleri öğrenmiş değildi. Kendisi ve halkı, İbranice bilmediği için İbrani veya Arami dilindeki Kutsal kitabı okuyarak anlamaları mümkün değildi. Onun için 49. ayette ne kendisinin ne de kavminin bu kayb haberlerini bilmediği vurgulanmaktadır. Aslında bunlar gayb haberleri değildi ama, dilini anlamadıkları bir kitap içerisinde bulunduğu için Hz.Muhammed ve kavmi için gayb haberleriydi.

Bazı müfessirler yani açıklayanlar, Nuh tufanıyla bütün insanlığın boğulduğunu, ondan sonra gelen insanların, Nuh’un üç oğlundan türediğini söylerler. Tabii bu görüşün bilimsel bir yanı olmadığı ortadadır. Çünkü Sam’ın Hırıstiyanların atası olduğu söyleniyor. Hırıstiyanlar bir tek ulus değil, zenci, beyaz,sarı kırmızı, bir çok ırktan oluşur. Hepsinin babası Sam’mıdır? Kaldıkı Hırıstıyanlığın kurucusu Hz.İsa ve Havarileridir.

Bazılarına görede insanların hepsi Nuh’un çocuklarına dayanmaz. Ondan başkalarınında nesli sürmüştür.”Ey Nuh ile beraber (gemide) taşıdıklarımızın çocukları, İsra suresi , Ey Nuh denildi, sana ve seninle beraber bulunan ümmetlerden bir bölüme bizden selamet ve bolluklarla (gemiden) in. Ama öyle ümmetler varki, onları bir süre yaşatacağız., sonra onlara bizden acı bir azab dokunacaktır. Hud 52/48 ayetleri bu görüşü kanıtlar.

Alusi’de bir fırkanın, Tufan’ın genel olduğunu kabul etmediğini, kafirlere beddua eden Nuh’un, bütün yeryüzü halkına değil,kendi kavmine gönderilmiş olduğunu söylüyor.

İlk vahiy alan peygamberin Nuh olduğu anlaşılmaktadır. İlk vahyin Nuh ile başladığına ve Nuh’da putperest bir kavme elçi gönderildiğine göre insanlar ondan önce Allah’ın birliğine inanan değil, müşrik idiler.Gerçi Allah insanların içine doğal dini (fıtrat dini) olan tevhid düşüncesini koymuştur ama, daha sonra bu yaratılış eğilimi, insanlar tarafından şirke yönlendirilmiş ve ilk toplumsal din, şirk dini olmuştur. Dolayısıylada sapan insanlığı Allah’a çağırmak üzere görevlendirilen ilk elçi,Hz.Nuh’tur.

Nuh Kavminin Putları

Nuh kavmine ait putlar, aslında Arapların putları idi.Hz.Muhammed zamanında ki bazı Arap kabilelerinin putları olduğu hakkında rivayetler vardır. İbn Abbas ve Ktade’ye dayanan rivayetlere göre bu putlar, Nuh kavminden Araplara geçmiştir. Bu putlara verdikleri isimler aslında Salih kişilerin adları idi. Bu insanlar ölünce, kendilerine tabi olan adamları:” Bunların heykellerini yaparsak,bunları görüp anımsadıkça ibadete karşı şevkimiz artar” dediler. O heykelleri yapan nesil ölüp, onların yerine başka kuşaklar gelince İblis onlara: “sizin atalarınız bunlara tapar, bunların yüzü hürmetine yağmur yağdırılırdı dedi. Yeni gelen kuşaklarda bu putlara tapmağa başladılar.

Muhammed İzzet Derze göre Hüzeyl kabilesinin Riyat denilen yerde Suva adlı, kadın biçiminde putu vardı. Himyerlilerin de Nesr adlı, kuş şeklinde bir putları vardı. Kelb oğullarının Vedd adlı erkek biçiminde bir putu vardı. Hemdan,Havlan ve bağımlılarınında Ye’uk adlı, at biçiminde putu vardı. Herhalde hz.Peygamber döneminde ve ondan az öncede Araplar, bu isimlerin,Nuh kavmine ait putlar olduğuna inanmış, bunları benimsemişler,beklide bu adları Arapçalaştırarak kendi tanrılarına takmışlardı.

Nuh kavmi, Gılgamış destanı hakkındaki tarihi verilere göre Irak’ta yaşamıştır. Irak Arap yarımadasının kuzeydoğusunda bulunmaktadır.O kavmin tanrılarının, aynı adla Arap yarımadasına sokulması gayet doğaldır.

3 Mart 2008 Pazartesi

BABAMIZ ADEM’DEN ÖNCEKİ ADEMLER

BABAMIZ ADEM’DEN ÖNCEKİ ADEMLER

İmamiyye ve Süfiyye’ye göre, Kitap ehlinin ve bizim indimizde meşhur olan Adem’den başka bir çok Adem vardır.

Babamız,Adem’den önce daha otuz(30) Ademin bulunduğuna, her Adem’le diğer Adem arasında bin yıl geçtiğine, bunlardan sonra dünyanın ellibin(50 bin) yıl harap kalıp sonra ellibin yıl imar edildiğine, daha sonrada atamız Adem’in yaratıldığına dair uzun bir rivayet nakleder.

-İbn Babveyh’in eseri: Kitabut-Tevhidde, Cafer-i Sadık’tan naklettiği uzun hadiste şöyle demiş:

“ Sen sanıyorsunki Allah, sizden başka beşer yaratmamıştır. Vallahi Allah, bin kere bin Adem yaratmıştır.Siz o Ademlerin sonuncusunuz.

-Muhammed Bakır:”Babamız olan Adem’den önce bin kere bin,(yani bir milyon) yada daha fazla Ademler gelip geçmiştir. Bize göre ilk insandan Adem’e kadar bir çok insanın gelip geçtiğini, yani insanın evrimleşe evrimleşe Arz meleklerinin boyun eğdiği mükemmel insan halife Adem düzeyine ulaştığını gösterir. Evrenin tamamı tekamül kanununa göre yaratılmıştır. Kuran’a göre üzerindeki canlıların anası olan şu dünya,dört ilahi günlüktür,yani dört büyük zamanlı evrim sonucu bu şekline gelmiştir. Canlıların özü insanda çok derin bilgi, ince hesap ve planların sonucunda süzüle süzüle tabiat kuvvetlerine hükmeden,dünyayı onaran, daima ileleyen,kalkınan bir mükemmel varlık haline getirilmiştir. Ama yine tekrarlayalımki bu uzun süre ve bizim ölçülerimize göredir.Bize göre milyonlarca yılda yaratılmış olan insan, Allah’a göre milyonlarca yılda yaratılmış olan insan, Allah’a göre bir anda yaratılmış demektir.Çünkü onun için bütün zaman bir andan ibarettir.Zamanın parçaları O’nun katında bütünleşir. Milyonlarca yıl an-ı vahide döner. Gerçeği Allah bilir.

İnsan,kendisine üflenen Hak ruhuyla üstün zeka ve düşünce kabiliyetine ulaşmıştır. Son asrın bazı bilim adamlarına göre insana secde etmekle emredilen melekler, tabiat kuvvetleridir.Çünkü melekler çok çeşitlidir. Cebrail,Mikail gibi ruhani melekler yanında tabiat kuvvetleride birer melek niteliğitaşır. Nitekim eski alimlerdende, Adem’e secde ile emredilen meleklerin,büyük melekler değil,yer melekleri olduğunu söyleyenler var. Filozoflara göre de göksel yüce ruhların, insan nefislerine boyun eğmesi muhaldır, yani mümkün olmayacaktır. Secde ile emredilenler, konuşan ruha itaat eden insan cisminin güçleridir.

Bazı bilginlere göre, secde sadece bir ikram; saygı ve selamlama secdesidir, ibadet secdesi değildir: Çünkü Allah’tan başkasına ibadet caiz değildir.Secdeden maksat boyun eğme ve saygı göstermedir,alnı yere koymak değildir. Bir kısmına göre de bu secde aynen Allah’a secde gibi alnı yere koymaktır. Fakat Adem’e secde,Allah’ın emriyle olduğundan yine Allah’a itaattir.Soyut ruhlardan olan melekler, ölümsüzdürler. Allah kainatı bu melekler aracılığı ile yönetmektedir. Gözümüzle görmesek bile melekler vardır. Mikrobu,güneşin ültraviyole ışınlarını, atomu ve atom elektronlarının hareketini bu gözümüzle görmüyoruz ama mahdut ölçüde görme yeteneğine sahiptir. Ruhsal varlıkları, bu yetenekleri sınırlı duyu organıyla görmek mümkün değildir. Mana varlıkları ancak gönül gözüyle görülebilir. İmamı GAZALİ,Adem’e secde eden meleklerin, gök melekleri değil,yer melekleri olduğunu söylemiştir. Reşid Rıza da bu konuda: “Yüce Allah,yasalarını yönetmekte olan arz meleklerini,Adem’in soyunun emrine verdi. Çünkü Allah,insan türünü, yasalarından yararlanma istidadında yarattı” diyor. Adem iki etken arasındadır. Kendisine dost olan meleklerle düşman olan şeytan. onu makamından düşürmek için ona kötü telkinler, düşünceler aşılamağa çalışır. Dostu olan melekler ise kalbine düşürdükleri iyi düşüncelerle, ilhamlarla onu iyilik yönüne sevk ederler. İnsan psikolojisinde bu iki güçte vardır. Bunlarda Allah’ın insanda yarattığı kanunlardır. Burada melekler çoğul,şeytan ise tekil olarak zikredilir. Allah şeytanı da boş yere yaratmamıştır. Çünkü Allah,abes,anlamsız iş yapmaz. İnsanın içinde uyanan ihtiras, dünya tutukusu, insanı çalışmaya iter; dünyanın imarına, sanayinin gelişmesine ,insanların kalkınmasına sebep olur. Fakat bu ihtiras,aşırı bir hal alırsa insan için zararlı olur ve insan azar.

-Eş-Şeyhul-Ekber’de “el-Futuhat’ında Adem’den 40 bin yıl önce başka bir Adem’in bulunduğunu anlatır.

Adem’den önce yaratıklar,konuşmaktan yoksun idiler. Bütün bunlar gösterirki ilk insana az çok konuşma özelliği verilmiştir. Adem’in Yaratıldığını Cennet: Filistin yahut Faris ile Kirmen arasında bir yer olduğu ileri sürülmüş. kayn: Süleyman Ateş,Kur’an’da Peygamberler Tarihi.

HZ.ADEM’İN HATASI VE CENNETTEN ÇIKARILMASI

Tevrat’a göre, Rab Allah’ın cennette bitirdiği ağaçlar içinde iki tanesi özel isim ve nitelikleriyle bildirilmektedir.Bunlar hayat ağacıdır.Bu ağacın meyvesi Adem ile eşine yasaklanan iyilik ve kötülüğü bilme ağacıdır.Bu ağacın meyvesinden yemenin cezası ölümdür.(Tekvin 2/9) “Hayat Ağacı” kavramı dünyanın pek öok yerinde ve eski şarkta bilinmekteydi.Hayat ağacı ölümsüzlükten bahsetmektedir ve ilahlara mahsusutur.Çeşitli varlıklarla korunduğundan ona ulaşmak zordur. Kitab-ı Mukaddes te hayat ağacı bir çok defa geçmektedir. Tekvinde Hayat Ağacı Bilgi Ağacı, iyiyi kötüyü bilme ağacının üzüm asması olduğunu bildirmekte.

YAHUDİ Geleneği bu yasak meyvenin incir veya buğday başağı olduğunuda nakleder. Bu yasak ağacın gerçek ağaç değil sembol olduğuda ileri sürülmüştür.

İSKENDERİYE YAHUDİLİĞİ ve Philon, yasak ağacın cinsel ilişkiyi ifade ettiği kanaatindedirler.Bazı kilise babalarıncada benimsenen bu yorum tasvip göstermiştir.(bk.L.Pirot)

Bilgi ağacının doğruyu yanlıştan ayıran ahlaki değer, kültür ve akıl anlamında dünyevi bilgi,cihanşümul veya ilahi bilgi olduğuda ileri sürülmüştür.Not:Eğer Adem ile Hava cinsellik yaşadıysa; Hava anamız gebe kalabilirdi. Yahudi yorumu akıl dışıdır kanaatindeyim.)

KUR’AN’a göre: Yasak ağaç hakkında bilgi verilmemiştir.ŞEYTAN: Adem ile Hava’ya çirkin yerlerini göstermek için “Rabbimiz başka sebepten dolayı değil, sırf melek olursunuz yahut ebedi kalıcılardan olursunuz diye şu ağacı size yasakladı.Şeytanın cennete girişi ve Adem ile Hava’ya yaklaşması konularında Kur’an ve sahih hadislerde bilgi yoktur.Diğer İslami kaynaklar daki bilgiler ise genellikle apokrif Yahudi kaynaklardır.Kur’an agöre yasağı çiğnemenin hemen ardından utanılacak yerleri kendilerine görünmüş ve cennet yakraklarını üst üste yamayıp üzerlerini örtmüşler. Adem-Hava’nın yasak işlediği cennetten çıkma cezası esasta büyük günah anlamına gelmez “Mutezile mezhebine “ göre, o küçük günahtır. Ehli sünnete göre Allah’a asi olmuşlardır.

HASAN BASRİ göre “vallahi o unuttuğu için asi oldu. Raziyüs salihin.

İslam alimlerinin kanaatı olay cennette Adem Peygamber olmadan önce olmuştur.Mesle: Bütün bu olayları yaşamasının asıl özü kendisinin ve soyunun dünya hayatına ait macerasıdır.Adem suçu ve günahı için tövbe etti af oldu. Çocukları yani soyuda tövbe ederse günahı affolunacaktır.

Adem-Havva yeryüzünde yaşamaları için Allah onların ikamet etmeleri için kaya içinde bir mağara tesis eder.

Hz.Adem’in dili İslami telakkiye göre Arapça, Yahudi ve Hırıstiyanlara göre Aramice idi.

Cennette Arapça,yeryüzüne inincede Süryanice konuştuğu oniki yazı çeişidi ile 700 dil bildiği söylenir. İsrail kaynaklarına göre,Adem ile Hava cennetten çıktıktan 223 gün sonra evlenmişler.

KABİR

15.yy da yaşamış olup gerek Hinduların gerekse Müslümanların kendi dindaşları saydıkları hindli bir mutasavvıftır.

Hayatı hakkında çeşitli rivayetler var. 1.müslüman bir dokumacının oğlu olduğu veya evlatlığı olan kabir hocasının hayatını dokumacılıkla kazandığı aynı zamanda evli olduğu hakkındadır.Neticede 1518 yılında ölmüş.

Hindu’ler cesedi yakmak istemişler.İslam olanlarda toprağa gömmek istemişler.Kay:İslam ansk.

KABİR: Arapçada “ölünün gömüldüğü yer” anlamındadır.Türkçede kabirle eş anlamlı olan mezar ise ziyaretgah anlamındadır.Kur’an da birer ayette kabr ve mekabir olarak geçer.

İslam öncesi dinlerde tarih öncesi toplulukların ve günümüzde mevcut bazı ilkel kültürlerde ölü gömme adetleri aynı değildir.İlkel topluluklarda cesed fena koku yayacağı düşüncesi ve ölüm gibi tabiat üstü bir fenomoni ima ettiğinden dolayı, tabu olarak cesetlerin korunması ve yaşayanlardan uzak tutulması önem taşımaktadır.Onun için ceset yerleşim alanlarının dışına gömüldüğü anlatılmaktadır. Birde ağaçlara asılmakta yahut suya atılmaktadır.Diğer eski çağlarda örneğin neolitik çağda ölü insanın ayakları karnına çekilmiş vaziyette gömülmüştür.Ayrıca hayatta iken kullandığı eşyalarından pişmiş toprak testi ve kaplar gözyaşı şişeleri gibi malzemeyle gömüldüğü kazılarda görülmüştür.Bazı prehistorik merkezlerde ise ölüler evlerin zeminine açılan çukurlara ve toprak küplere(küp sanduka şek.) gömülmüştür.

Eski hind-avrupa kültürlerinde cesetler yakıldıktan sonra külleri kaba konulup saklanmakta yada külleri nehire atılmaktadır.Her şeye rağmen yaygın uygulama cesetleri toprağa çukur açılarak gömmedir.Yahudilikte ölmüş insanın cesedi kirli olduğu için ve ruh bedenden ayrıldığı fikriyle ruhsuz beden et yığınıdır. İbraniler kabir için toprağı çukur formunda açarlar ve cesedi gömerler. Ayrıca kayalarıda oyarak açtıkları kabirde kullanılan terim ise köktür. İbranilerde belli kurallara göre yıkandıktan sonra tırnaklar kesilir, gözleri ve ağzı kapatılır.Yahudiliğin erken dönemlerinde ölüyle birlikte giyim ve süs eşyalarıda kabire konurdu. M.S. dönemlerde artık cesed kefenlenmeye başlamış.Hatta güzel kokular sürülmüş beyaz bezden yapılı kefenlere sarılarak gömülmüş dahada ileri gidilerek tabut içinde de defnedilmiş.

MÖ.2.binlerde İsrailoğulları kabirlerini toprağa veya kayaya oyarak şehir dışına defnetmişler.Örneğin İbrani olan ataları cesedlerini daha çok kayaya oyulan kabirlere gömmeyi tercih etmişler.Kabirler genelde aile mezarlıkları şeklindedir.Ortaçağda kabirlerin yerini herkesin defnedildiği büyük mezalıklar almış.Buna parelel kabirin mimari şekli değişmiş. Mermer veya taş sanduka şeklinde kabirler yapılmış.

Yahudilikte ölümle ruhun bedenden uzaklaştığına ve bu dünya ile ilişkisinin bittiğine inanılır.Kabirde yatan cesedin ıstırap çektğiğ düşünülmez.İslamda ki kabir sorgulaması ve kabir azabı inancı Yahudilikte yoktur.

Fakat ölünün geride bıraktıkları dua ve hayır işleri, ruhun ahiret hayatını olumlu yönde etkileyeceği inancı Yahudilikte yaygındır.

Hırıstiyanlıkta ölüm düşüncesi ilk insan çiftinin işlediği günahın sonucuyla alakalıdır.Hırıstiyanlara görede ölmek günaha kefarettir.Kabirde günahın bedelini temsil eder.Hırıstiyanlıkta ki kabir geleneği Yahudi kültürünün etkisinde gelişmiştir.

Hırıstiyanlar insan ölünce, cesedin gözleri gözleri kapatılır. Bedeni yıkanır ve vücud kefenlenir,kefene güzel kokular serpilir.Arkasında cesed sazdan yapılı yatak üzerine yatırılıp toprağa gömülür veya kaya oyuklarına konur.Kabirler genelde şehir dışındadır.Şimdi Protestanlarda azda olsa ölü yakma vardır. Katolik ve ortadokslarda ölü yıkandıktan sonra toprağa gömülür.Birde ruh bedenden ayrılınca Allah’a ulaşan ruh.Kıyamet sonrası yeniden dirileceğine inanılır.Kay: T.D.V. İslam ansikp.