20 Aralık 2009 Pazar

URARTULARIN KURULUŞ TARİHİ ; HURRİ-URARTU İLİŞKİLERİ ve FİZYONOMİSİ


Tanrı Haldinin Kabartmasından Ayrıntı
Tanrı Arsimela
Tanrı Şebitu
Tanrı Ua



Tanrı Turani

Tanrı Hutuni
Tanrı Haldi- başındaki miğferi konik sakalsız ve bıyıksız uzun saçlı, gözleri küçük ve yumuşak bakışlı, yüz ile uyum gösteren burnu kemerli değil düz ve boynu uzundur.

Urartu tarhi hakkında en eski bilgi Asur kaynaklarındadır. Asurlular MÖ.13.yy da Van Gölü çevresindeki Nairi ve Uruatri ülkelerine hücum ederler ve Asurlular Nairilerin 40 krallığını zapt ederler. Van gölü sahillerindeki ülkeleri hakimiyeti altına alırlar. Bu zapt ederek yönetimi altına aldığı ülkeler Nairi ülkeleri ile Uruatri ülkeleridir.

Dilleri ne SAMİ dili nede İndo-Avrupa dilidir. Asyanik dil olup aynı zamanda Hurri dili ilede akrabadır. Her iki dilinde (Uruatri-Hurri) yayılma alanı Doğu Anadolunun dağlık bölgesiyle, Kuzey Mezopotamya’nın Prehistorik devirlerindeki maddi kültür kalıntılarının olmasıdır. Hurri ve Urartu toplumlarının aynı kaynaktan çıktıkları ve beklide iki ayrı boy birbiri ardından gelen iki göç dalgası halinde Transkafkas bölgesinden Güneye yayıldıkları anlaşılmaktadır. Bu arada Urartuların dağlık bölgelerde kalmış olması ve Hurilerin Güneye inerek Mezopotamya uygarlıklarıyla temasa geçmelerinden veyahutta akrabalık derecesinden ileri geldiği kabul görmektedir.Urartular dağ halkıdır. Bir kısım filologlar da Hurilerin OrtaAsya steplerinden göç ederek İran üzerinden Doğu Anadoluya geldiklerini öne sürmekteler.Ama Urartu dili bitişkendir.

Dil açısından Urartu dili, Hind Avrupa dillerinin saten grubuna sokulan Ermenice ile hiç alakası görülmemektedir. Urartu dili Ural-Altay dilleri ilede bir benzerlik göstermektedir diyen filologlarda var.

İbrani kaynaklarında Nuh Tufanı hikayesinde Ararat olarak geçer. Asur dilinde Urartu,denebilir.Urartuca ,yeni Asur dilinde çivi yazısı ve Asur dilinde kaleme alınmış olan bu yazıtlar, Urartuların ilk devirlerde düşmanları olan Asurlularla beklide barış zamanlarında kültürel ilişkilerde bulunmuşlar.

Sonuçta MÖ.9.yy da Urartu kralları kendi dilerinde yazıtlar kaleme almışlar. Yazı sistem olarak Hurca ve diğer ÖnAsya dillerinde ki gibi çivi yazısını yaygın kabullenmişler. Urartular, nüfus sahasını Ninive’ye kadar genişletmişler. Nairi ile Urartu feodal veya kabilelerin siyasi birlik gerçekleştirerek devlet haline gelmişler.

Urartular Asur toprağı olan Yukarı Dicle bölgesine hakim olunca. İran-Irak sınırı üzerinde Kuzey Zagros’ta ki Kelişin Geçitinde bulunan Urartuca ve Assurcca yani iki dilde yazılmış kitabede; Urartu baş tanrısı Haldi ile karısı Bagmaştu’ya tapınak yaptırdıkları ve kurban sunduklarından bahsetmektedirler.Bu süreçte Urmiye gölünü ve çevresini ele geçirdiler. Geç Hitit krallığı olan Malatya krallığını vergiye bağladılar. Güneyde Urartu kralı Büyük Zap’ın orta mecrasına ve Asur sınırına kadar ilerledi. Kuzeyde Aras nehri hudut oldu. Aras nehri çevresindeki Leninakan ve Erivan ile Gökçegöl yöresindeki kabileleri içine katarak Transkafkasya’nın içlerine kadar girdi. Kuzey Suriye’de Asurlularla savaştılar.Urartular Geç Hitit ülkesi olan Malatya’dan 6600 savaşçı Transkafkasyaya zorla göç ettirdiler. Son araştırmalara göre Kuzeyde Gökçegöl-Bayburt, Batıda Malatya, güneyde Halep ve Musul, Doğuda ise Urmiye Gölü sahası ve Hazar Denizi yakınlarına kadar olan yerlerde Urartu iskan kalıntılarına rastlanmaktadır.

İzolu(Habib uşağı) Urartu kitabesi Malatya kralı Hilaruvanda’ya karşı kazanılan zaferden bahsetmektedir.

Urartu kralı Sardur Suriyeyi aldı.Asur’u yok etti.

Sonunda Arami kralı,Malatya kralı, Maraş kralı, Kilikya kralı,Kommagene kralı(Adıyaman-Gazıantep), Kargamış ve Tyros kralları,Urartu kralı Sardur ile ittifak yaptılar. Böylece Urartu, Asur devletini Doğuda Parşuva bölgesinden Doğu Anadolu dağlarının güney kenarı boyunca Fırat’a kadar aradan Akdenize kadar olan alanı çember içine almış. Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Suriye prenslikleri; Asur’a karşı birleşti. Asur’un başına Tıgletpileser geçince, Urartu kralı Sardur’u Fırat kıyısındaki Samsat bölgesinde yendi. Böylece Van gölü çevresindeki öz vatanlarına çekildiler. Bugünkü Irak’taki Topzava mevkiinde bulunan çift dilli kitabe askeri savunma açısından önemlidir. Mesela Asur kralı Sargon II. Urartu ordusunu yenince, yeni Urartu kralı demir hançerle intihar etti.

Artık ÖnAsya tarihinde Urartu krallığının önemi kalmadı. Urartular Mö. 6 ve 5.yy da ÖnAsya ve Anadolu tarihinde hiçbir rol oynamadılar.

ERMENİ adına ilk defa MÖ. 6.yy da Darius zamanında rastlanılmıştır. Ermeniler kendilerine Ermeni değil, Haikn (yani Hai-Hay) demişler. Ermenice ındo-Avrupai bir dildir. Anadolu yerli dilleriyle karışmış.MÖ.5.yy ın sonunda Ksenefon Anabasis’in “Onbinlerin Dönüşü” eserinde Doğu Anadolunun diğer kabileleri yanında Ermenilerden söz etmiş.Ermeni adının yabancı isimden geldiği ileri sürülmektedir. Ermenilerin vatanlarının Teselya ve Balkan Yarımadası olduğu kabul edilmektedir.

URARTULARIN YAYILDIĞI TOPRAKLAR:

MÖ.9.yy da Rızaiye çevresi Bugünkü İran Azerbaycan topraklarındadır. Sonra Asur toprağı olan Yukarı Dicle bölgesini almışlar. Güneyde Büyük Zap suyunun orta mecrası ile Asur sınırını ele geçirdiler.Aras nehri üzerinde bulunan Leninakan ve Erivan ile Gökçegöl etrafındaki kabilelere karşı hareketlerde bulunduğu gibi Transkafkasya’nın içlerine kadar seferler yaptılar. Fakat devletlerinin içine katamadılar. Van kalesi(Tuşpa), Aras nehri kuzeyi, Ağrı ovası gibi Armavire’ye büyük çapta şehirler kurdular.Kuzeyde Çıldır gölüne kadar olan bölgede Urartu devleti içinde geniş bir sahaya hakim oldular. Kuzeyde Gökçegöl, Bayburt,Batıda Malatya,Güneyde Halep ve Musul, Doğuda ise Urmiye gölü ve Hazar denizi yakınlarına kadar olan yerlerde Urartu iskan kalıntılarına rastlanılmakta. Ve Halep alınmış. Sardur döneminde Suriye ve Anadolu daki vasal devletler Asurdan ayrılıp Urartu kralı Sardurla birleştiler.(bi…şekilde buda birleşmek anlamındadır.)

URARTU FİZYONOMİSİ: sakalsız, bıyıksız.ensesi uzun saçlıdır. Urartuda profilden bakıldığı zaman göz kapak kenarlarının yanlara doğru abartılı şekilde sivri olarak uzandığı görülür. Fizyonomi bakımdan Urartu insan tasvirlerinden taş kabartma üstündeki tanrı figürü profili burnun alından itibaren çok kuvvetli şekilde öne çıktığını ve belirgin bir şekilde olduğunu görürüz.

Urartular sakalsız, bıyıksız uzun yüzlü ,dolikosefal çengel burunlu yani bir anlamda kartal burunlu ,alın öne fırlamış durumda.Aynı zamanda alın başa doğru eğilimlidir.İlave olarak kabartmalardan anlaşıldığına göre uzun kol ve bacaklı insanlardı.

URARTU TANRILARI:

A- Tanrı Haldi: Sakalsız ve bıyıksız, uzun saçlı, Gözler yuvarlak ve küçük ayrıca yumuşak bakışlı, burun etli ve düz.yanaklar zayıf.

B- Tanrı Teişeba:

C- Tanrı Şiuni

D- Tanrı Turani: uzun yüzlü, düz alın ve kalkık burunlu.

E- Tanrı Hutuini

F- Tanrı Nalaini

G- Tanrı Şebitu : uzun yüzlü.

H- Tanrı Arsimela

İ- Tanrı Anapşa

J- Tanrı Dieduani

K- Tanrı Şelardi.


3 Eylül 2009 Perşembe

SÜMERLİLER ve SÜMERCE

Eski Önasya tarih ve uygarlığının en önemli merkezini Irak’ın güneyi teşkil eder. MÖ.3000 yıl önce buraları yurt edinmiş ve tarih boyunca izler bırakmış küçük bir kavimdir.

ETİMOLOJİK anlamda “Kendilerine verilen SUMER adı, Akkadça “ŞUMERU” deyiminden gelmektedir.Bunun sumerce karşılığı ise ki-en-gi(r)’ dir. İlk defa Uruk prensi Enşakuşanna(MÖ.2450)nın kitabesinde belgelenen ki-en-ge(r), ki-nigir adı, coğrafi yer olarak bugünkü Nippur (Nuffar)dur. Bu bölge sonraları ise orta ve güney BABİLONYA’nın tamamını içine almıştır. Böylece lu-ki-en-ge-ra (Sumer’in adamı, sumerliler) ve eme-KU(ke-en-ge-ra)dan Sümerce anlamı çıkartılmıştır. Sumer adını ise ilk defa İsin’li Lipit-İştar’a sumerce ve Akkadca olmak üzere iki dille yazılmış bir metninde görüyoruz ; Lugal ki-en-gi ki-uri şar ma-at şu-me-ri-im u ak-ka-di-im (sumer ve akkad ülkeleri kralı). Bu ifade, geç devirlere kadar geleneksel olarak unvan halinde kullanılmıştır.

Önasya denince batı Anadolu’dan İran’a, güneyde Mısır, doğuda Basra Körfezi ile çevrilmiş olan Arabistan yarımadasını içine alan geniş bir saha anlaşılmalıdır. Özellikle batıda Ürdün, Suriye yarısında Sumer ve Akkad olmak üzere iki ülkeye ayrılmıştır. Güney Sümer, Kuzeyi ise Akkad ülkesinin yerleşme bölgesi olmuştur. Sumer ve Akkadın ikisine birden Babilonya(Babil ili) adı verilir.Sumerler buraya göç ettikten sonra bin yıldan fazla bir zaman, Sami’lerle beraber yaşayarak bölgeyi paylaşmışlar. Böylece dilleri ve ırkları birbirinden tamamen farklı olan bu iki kavim, öyle kültürel alışverşte bulunmuşlarki aynı toprakları hatta aynı yazıyı kullanarak kültür birliği sağlamışlar. “ÇİVİ yazısı kültürü” denen bu kültürün en önemli özelliği kesintisiz devam etmesidir. Bu medeniyet, batı kültür olan AVRUPA kültür ve medeniyetin temelini oluşturmuştur.

Buraya başka yurttan göç ettikleri inkar edilemiyecek gerçektir. Göçlerinin tarihini ne nisbi kronolojiye, Ne de kazılarla ortaya çıkan kültür katlarından hangisine rastladığına göre tesbit edemiyoruz. Sumerlerin bu iklimi sıcak, kuru, verimsiz, rüzgarlı, sazlıklardan başka ağacı, taşı ve madeni olmayan bu bölgeye göçlerinin sebebini, yalnız bu toprakları sulayan iki büyük nehrin varlığına bağlayabiliriz. Ayrıca Sumerlilerden başka,burada yaşayan diğer kavimlerin varlığıda bilinmektedir. Landsberger bunlara genel ad olarak “Proto-Fıratlılar” demektedir.Buraya nereden ve ne zaman geldikleri sorusuna henüz kesin olarak cevap verememekteyiz. Kesin olan Sumerliler, teknolojik icad yetenekleri ve yüksek sulama bilgileri ile Dicle ve Fırat nehirlerinden iyi şekilde yararlanmasını bilmişler. ve yaşadıkları toprakları verimli hale sokup, bu çorak memleketi cennete çevirmişler. Ve de en yüksek uygarlığıda kurmuşlar.

Bölgedeki yerleşme izleri nüfus yayılmasından da anlaşılacağı gibi güneyden kuzeye doğru yoğunluk göstermektedir. Yine Landsberger’e göre, bu civara yakınlığı bakımından muhtemel bir sumer vatanı olarak önerilen Dilmun(Tilmun), bugünkü adıyla Bahreyn(inci) adası en eski kültür merkezidir.

İkinci bir öneri, Sumer ana yurdunun Pencap ve İndus vadileri olmasıdır.

Üçüncü ihtimal Kafkasya’dır. Bu da henüz teoriden ileriye gidememiştir. Bu fikri destekleyen Hrozny’ye göre Sumerlilerin ana yurdu Orta Asya’dır. Buradan İran ve Kafkaslar üzerinden zaman farkıyla iki dalga halinde Mezopotamya’ya göç etmişler.(Burada yani Mezopotamyada hiçbir kavim yokmuydu. Birde bu bölge Nuh Tufanının geçtiği bölgeyle iç içedir. Büyük olasılıkla yakın çevreden gelmiş olmaları uygundur. Bir de geldikleri bölgelerde kazı yapıldımı.? Eğer yapılıyorsa “çivi yazıtlı tabletler bulundumu gibi bir sürü ihtimaller aklıma geliyor.”) M.Tunç

18 Ağustos 2009 Salı

BABİL

Sümer-Akkad melezi geleneğimize göre Akkadlar olarak isimlendirdiğimiz. Samilerin ilk vatanları ARABİSTAN olabilir. Belki 5.binden e daha eski tarihte Mezopotamya ya inmiş olanlar, küçük baş hayvan yetiştirerek yarı-göçebeliğe geçtikleri büyük çölün kuzey kenarlarından gelmişlerdi. Örneğin Halep’in 50 km. güney batısındaki Suriye ye yerleşmiş olmalıdır.

Akkadlar akrabaları olan toplulukla aşağı Mezopotamya da karşılaşacaklardı. Onlara Sumer ler diyoruz. Bir ihtimal 3. bin yıl sona ermeden, etnik açıdan çok daha güçlü olan Akkad tarafının Sumerler son hücresine kadar yutmasının sebebide bu olsa gerektir. Bu çok yetenekli ve zengin iki etnik topluluk Mezopotamya nın tüm uygarlığına ve antik tarihine damgasını vurmuştur. MÖ.4.binde ülkenin güney kısmında karşılaşan bu iki halkMezopotamya’nın temellerini atmışlar.Birde antik doğuya egemen olmuşlar.

Akkad imp.ğun ilk kurucu kralı olan SARGON MÖ. 2600 de FİLİSTİN in kıyısında Azupirani şehrinde doğdum. Kara Başlı Halka Krallık yaptım. En son Babil kralı kendide Amurru (batılı) asıllı olan Büyük Hammurabi’dir. MÖ.1792-11750.

ARAMİ ve ASURlular Babil’in gücünü sarsıyor. Babilliler 2.bin yılının 2.yarısında Asurca konuşuluyordu.

MELEZ BİR MEDENİYET: mö.4.binin ortasına doğru Samiler-Akkadkar ile Sümerlerin bir şekilde birleşmesinin ürünü olarak ortaya çıkmıştır.

YAZININ DOĞUŞU: yazı Sümerler tarafından MÖ.3200 civarında, uzun süre RESİM yaptıkları, sanatsal stilizasyonlar yarattıktan sonra icad edildiği hemen hemen kesinleşmiş bilgidir. ÇİVİ YAZILI TABLETLER 50 yıldır süren kazıların ardından bugün gelinen nokta tablet sayısı 500 bini bulduğunu söyleyebiliriz.


ARAP SEYAHATNAMELERİNDE TÜRKLER

Türklerin fizyonomik yapısı, çoğunlukla esmer veya buğday tenli birde burunla beraber daha açık daha koyuları var. Her ırk fizyonomik olarak karışmıştır.

ZEKİ VELİDİ TOGAN: fiziki yapıdan bahsederken Geniş omuzlu, kocaman kafalı, ensesi kalın, kolları uzun, bacakları doğu Türkistanlılar hariç uzundur. Hatta Türkler doğu, batıya çok yayıldığı için kimsi sarışın, kimi esmer, kimide Çinliye benzer yani çekik ve küçük gözlü seyrek sakallı demek.

NOT:Masudi : Türklerin en küçük gözlü ve kısa boyluları Oğuzlardır. Kayn: Arap Seyyahı Cahız’dan, tercü: Serpil Bağcı.

İNSANIN BAŞLANGICI EŞİTLİKÇİ TOPLUM

Bugün Tanzanya’nın kuzeyindeki Esasi Gölü kıyılarında sayılarının BİN kadar olduğu tahmin edilen Hadzebelere kadar gelen öykülere göre, dört büyük zaman yaşanmış. Dört çağ. Her bir farklı insanlara aitmiş, dolayısıyla dört farklı tür insan yaşamış ardı ardına. Bu dört ayrı halkın isimleri biliniyormuş. Gelanebe,Tlaatlaanebe,Hamakvabe ve Hamaişonebe. Birinci çağın halkı için başka isimler de söylenirmiş.

Gelanebe ÇAĞINDA, yani dünyanın başlangıcında, insanlar DEV VÜCUTLUYMUŞ, vücutlarıda KILLIYMIŞ. Maymun gibi mi diye sordum, evet maymun gibi, cevabını aldım.Odunları birbirine sürterek ateş yakmayı bilmiyorlarmış ama taşları birbirine çarparak kıvılcımla otları tutuşturabiliyorlarmış. Av hayvanları bolmuş. Hatta söylendiğine göre hayvanları avlamak için alet de kullanmıyorlarmış. Hayvanlara baktıklarında ölüyorlarmış zaten. ET ÇİĞ olarak yeniyormuş. İnsanlar kulubede yatmıyormuş, ağaçların altında geceliyorlarmış. Ateş kullanmamalarının çeşitli nedenleri varmış. Kimi söylenenlere göre, dünya o çağda o kadar yumuşakmış ki, ateş yakacak odun bulunmuyormuş. Kimileride dünyanın ateşten korktuğunu söylüyormuş.

Tlaatlaanebe ÇAĞIN da da insanlar DEV gibiymiş, ama birinci çağın insanları gibi TÜYLÜ değillermiş. Dünya da ıslak değilmiş. Bunun nedeni konusunda farklı öyküler anlatılırmış. Bu öykülerden birine göre bazı güçler dünyayı kurutmuş, birine göre ise dünya olgunlaştıkça kendiliğinden kurumuş. Bu çağın insanları yine taşları sürterek ateş yakabiliyor ve odunları tutuşturup onu koruyabiliyorlarmış. Hayvanlar yine bol olmasına rağmen artık bir tek bakmakla vurmak mümkün olmuyormuş. Artık etleri PİŞİREREK yiyorlarmış. Kutsal güç için RAKS etmeye, epemeye başlamışlar. Düşmanlarına karşı zehir ve sihirle korunabiliyorlarmış. KAYA saçaklarında ve MAĞARALARDA kalıyorlarmış; kızlarını becerikli avcılarla evlendiriyorlarmış.

Hamakvabe ÇAĞI insanları, diğer iki çağa göre daha KÜÇÜKmüş ve vücutlarında TÜY yokmuş. Av için ok ve yay kullanıyorlardı. Köpeklerinide ava götürüyorlardı.. İnce odunlarla ateş yakabiliyorlardı. Ormandan elde ettiklerini vererek, başka topluluklardan BIÇAK, OK UCU veya başka işe yarar araçlar alabiliyorlardı. Bu dönemde KUMAR oynamaya başlamışlardı.

Hamaishoneme ÇAĞI da uzak geçmişte ortaya çıkmıştı ve bu zamanda HADZEBElerde yaşıyordu. Önceki çağlara göre insanlar daha küçüktü. Başka toplumlarla ilişkiler kuruluyor, evlenmeler sırasında boncuk armağan ediliyordu.Çok yaşlı Hadzebeler arasında bu zamanları hatırlayanlar bile vardı.

Hadzebe halkı modern uygarlıkla ilk temasını 1911 yılında kurdu. Alman Antropolog Erick OBST Tanzanya’yı baştan başa yürüdü. Handzebelerin insanlık tarihindeki yerini anlamak için kısa özet yapmak gerekir, İlk taş aletin 2,5 milyon yıl önce yapıldığını belirtmek gerekir. Taşı yontup eline alan insana HOMO HABİLİS adı verildi. Afrikanın doğusundaki araştırmalar, bu tarihi her defasında daha gerilere çekiyor.Bu ilk alet PALEOLİTİK çağı başlatır veya buna Eski Taş devri denir. Bu süreç son buz çağının sonuna kadar sürer. Bu tarihte de NEOLİTİK devrim gerçekleşmiş, insanlık kimi hayvanları evcilleştirmiş, tarımı keşfetmiştir. İnsan OK ve YAYI bulduğu tarih olarakta, 30 bin yıl öncesi gösteriliyor. Kayn: Atlas, aylık coğrafya keşif dergisi. s.195.

ESKİ TÜRKÇE: İlk eser Köktürkler zamanında 8.yy da yazılmış Orhun Abideleridir.

KÜLTİGİN YAZITI: Yazıtın Dört Yüzüde yazılı. Batı yüzü ÇİNCE, diğer ÜÇ yüzü TÜRKÇE yazılarla kaplıdır.

TONYUKUK KİTABESİ: Moğolistan da ULANBATIR dadır. Alman Radlof çözmüş. Yazıt: İskandinav kökenli RUN yazısına benzetildiği için “RUNİK” adı verilen alfabedir.Kayn: Adam sözlerin soyağacı çağdaş Türkçenin Etimolojik sözlüğü. Sevan Nişanyan.

2 Ağustos 2009 Pazar

Yeni Sümerliler


Yeni Sümerli Rahip Dudu dolikasefal kafalı, uzun , iri ve gaga burunlu ve badem gözlü, eğilimli alınlıdır.

Yeni Sümerli dolikesefal kafalı, iri badem gözlü, gaga burunlu, çatık kaşlı, eğilimli alınlıdır.

28 Temmuz 2009 Salı

Anadolu Kadını

Posted by Picasa

ANADOLU YERLİSİ HATTİLİ KADININ FİZYONOMİSİ


Yuvarlak top kafalı (brakisefal), geniş yüzlü, yüz öne fırlamış vaziyette. aplak yüzlü denebilir. Burun büyük ve kalın ucu daha da kalın. Alın başa doğru eğilimli ve alın ile burun arası düz, gözleri iri yuvarlak,kaşları hilal şeklinde kalın ve çatıktır. Yüz yapıları başka insanlara benzemeyen iri yapılı ulu insanlar. İyi savaşçı ve inatçılardır. Ankara Hasanoğlan Heykelciği MÖ.2100-2000 yıl.ait.NOT: heykelciğin boynu kalın ve uzun, omuzları geniş, kolları uzun birde gövde uzun, bacaklar kısa. Hititlerle karışmış olabilir.

HATTİLER barışsever, zengin ve erinçli insanlar. Kurdukları kentlerin çoğunun çevresi surla çevrili değil. Tanrıları çoktu ve insana benzerdi. Dilleri ne bugünkü Arapların atası Samilerin diline, ne Anadolu nun en eski halklarından Luvi’lerin diline, nede bizim dilimize benzerdi. Kendine özgü bir dildi. Hattiler Yazıyı bilmiyorlardı. Kurdukları sakin kent egemenlikleri MÖ. 2000 li yıllarda Kafkaslar üzerinden Anadolu ya girdikleri genelde kabul gören ve kendi konuştukları dile NEŞİLİ diyen ilkel Hitit boyları tarafından ele geçirildi.

21 Temmuz 2009 Salı

Malakanlar

1870'lerde bir grup Akşehir'deki Rus Kazakların Ataları Malakanlar Kars'ta.



1900'lerde Malakan ailesinden bir grup





18 Temmuz 2009 Cumartesi

Anadolu Yerlisi Hattili Kaya Kabartması -Sivas



Tanımı: Geniş yüzlü, yuvarlak kafalı(birakisefal). İri, kalın ve gaga burunlu, iri yapılı anadolu yerlisi. Hattililer savaşçı ve inatçıdırlar.

28 Haziran 2009 Pazar

ANADOLU KÜLTÜRÜNÜN GİZLİ TARİHİ ,Işık İnsanlar

İnsan varlığının MÖ. 7000 den bu yana Anadolu’da önemli izler bıraktığı biliniyor.

AMAZONLU KADINLAR Doğu Karadeniz kıyılarında yaşamışlar. Bu kadınlar serdengeçti,göçebe ve döğüşkendirler. Amazonlu kadınlar düzgün ok atmak için bile MEMESİNİ Kesenve diyar diyar savaşan kadınlar.Yalnızca kız soyunu sürdürmek için döl alırlarmış.

Anadoluda yüksek medeniyet kuran HİTİTlerin mabetlerinde kadın rahipler olduğu söylenir. M.Ö.2 bin lerden sonra Hititler den kalan yazılı ve resimli belgelerin bize tanıttığı LUVİ’LER adı verilen halkın yalnız Anadolunun değil insanlığın derin geçmişiyle ilgili taşıdığı bilgiler yeni ayırt edilebiliyor.

KAZI biliminin bulduğu Anadolu’nun ilk yazılı belgeler 3500 yıllıktır..Hititlerden kalma kil tablet üzerinde “ELAİYA” adlı yerden söz ediliyor.Aiol’ler, İyon’lar ve Dorlar birlikte üç HELEN boyundan biridir. Aiol(Eyollu) kör ozan HOMEROS MÖ.1200 lerde yaşadığı sanılıyor.

LUVİLER,HELEN lerden çok ama çok önceleri Batı Anadolu kıyılarında yaşadıkları bölgedeki eski yer isimlerinden anlaşılıyor.

HATTİLİ FİZYONOMİSİ: Kaya üzerindeki kabartmalardan Hattileri tanımaya çalıştık. Resimlerini Anadolu Dağlarının kayaları üzerindeki kabartmalarda gördüğümüz;Brakisefal yani top kafalı, İri geniş yüzlü, ,kalın ve gaga burunlu, yüz yapıları ve dilleri başka insanlara benzemeyen İRİ, CÜSSELİ insanlardır. MÖ.2300 de Anadolu’ya Hattiler ülkesi deniyordu. Ama ,Hattiler yoğunlukla Orta Anadolu’da, Kızılırmak yayı içinde yaşıyorlardı. Hattiler göreceli olarak daha geriydiler ama; kentler kuruyorlar,yumuşak bakırla kalayı karıştırıp tunç dökebiliyorlar,altın ve gümüş takılar, heykeller yapabiliyorlardı. Ticareti biliyorlar ve barış severlerdi. Kentlerin çoğunun çevresi surlarla çevrili değildi. Ama İNATÇI VE İYİ SAVAŞÇIYDILAR. Muzaffer Tuç’a göre, duvarda ki kabartma resimlerin tanımı: Esir Askerlerin rölyef resimlerinde, alın ile burun arası düz ve alın başa doğru meyillidir.Ayrıca yüz öne doğru fırlamış vaziyettedir. Aynı fotoğrafın alt bölümünde rölyefli yalnız kafaları görülen resime göre ise düz alınlılar. Burun uzun kalın yapılı ve gaga şeklinde. Hatta Bu insanlar dolikasefal görünümündedir.(Yukarıda antropolojik tanımları yapılan kaya kabartrmalı duvar resimi, Mısır’a Kadeş savaşında esir düşmüş Hattili askerlerin tanımıdır.

MÖ.2000 lerde KAFKAS’lar üzerinden Anadolu’ya girdikleri genelde kabul edilen ve kendi konuştukları dile NESİ DİLİ diyen ilkel HİTİT boyları tarafından Orta Anadolu’nun Kızılırmak yayı ele geçirildi. Bu Hitit kralları, isyancı Hatti kenti Hattuşa’yı yerle bir eden Hitit Beyi ANİTTA’yı ataları saydılar. Hatti’ler zamanla Hititlerle kaynaştılar. Hititler,Hattilerin içinde, Hattiler,Hitit’lerin içinde eridi.

HİTİT’lerin EGE topraklarında yaşıyan yerli halkla uzun zaman savaştığı biliniyor.OZAN HOMEROS diyorki: “Ulu, İri, büyük insanlar” Hattiler burada kalıp yerleştiler.Homeros’un Odysseia’sında Kete halkından söz ederken, Kete’lerin Hitit ya da Hatti olabilceğini yazar. O çağlarda Hitit denilen bir halk yoktu ve bizim Hitit dediğimiz halk kendilerine “ NESİLİ dili konuşan insanlar diyordu. Hitit deyimi, MUSEVİLERİN din kitabı TEVRAT’ta da geçen ve adı İbranice “ht” olarak yazılan, “het” olarak söylenen bir kavime dayanılarak çevirmenler tarafından uydurulmuştur. Bilim adamlarının Hitit olarak saptadıkları halk, aslında kendi dillerine “Nesili” diyen bir Hind-Avrupa dili konuşan insanlardır. Şimdi Hitit diye bellenmiş öyle gidiyor.

Hititler yazışmalarında MEZOPOTAMYA’lılardan öğrendikleri ÇİVİ yazısını kullanıyorlardı. Bu ÇİVİ YAZISI MÖ.3500 de FIRAT-DİCLE ırmaklarının Basra körfezine döküldüğü topraklarda egemenlik süren SÜMERler tarafından bulundu.

MISIR PİRAMİTlerinin duvarlarında bulunan bir çok resim arasında rastlanan HATTİ ler gerçekten diğer insanlardan hemen ayırt edilen, iri yüzlü insanlardır. Hatta EGEdeki Hatti kelimesinin bozulmasıyla Khatti” olarak yazılıyor. Khatti sözcüğü ağız bozuşmasıyla neden Kati’ye dönüşmesin.

KARAİN MAĞARASI: Antalya yakınlarında bulunan mağaradan insanlar yavaş yavaş çıkar. İnsanlar hala besin toplayıcıkla ve avcılıkla sürdürürler hayatlarını. Delici , kesici, taş ve kemik alet yaparlar. Bütün bu yaşama biçimi kaba ve karanlık yıllardır. Bu seyrek izler MÖ.7 binli yıllardan önceki zamandır.

NUH TUFANI, benzeri büyük seller görülür, buzlar erimeye başlayınca ırmaklar genişler, iç bölgelerde kuraklık baş gösterir. Yakın doğuda yaylalar çöl olur. Irmak vadilerine büyük göçler yaşanır.

İLK ANADOLU İNSANLARI; Burdur Hacılar, Diyarbakır Çayönü ve Konya Çatalhöyük yörelerinde yaşadığı, bıraktığı izlerden bilinmektedir. Zamanla insanlık o MÖ. 7.bin li yıllardan yani besin toplayıcılık, ekip biçme, hayvanları evcilleştirme olayı devam eder gider. Günmüzden 8- 9 bin yıl önce ANA TANRIÇA egemendir tüm evrene.

İNSAN ÖNCE MADENİ ayırt eder sonra BAKIRI bilir. Bakırdan araç gereç yapar. Çünkü yumuşak olduğundan bakır kolay işlenir. Koyun, keçi yünlerini eğirir, ip yapar. Dikiş dikmeyi ve dokuma yapmayı öğrenir. Pişmiş toprak kabı boyamayı, süslemeyi öğrendiği yıllar MÖ.5-4. binli yıllar. Anadolu kültürü tüm dünyanın önündedir.Bakır çağının en parlak merkezleri Alişar Yozgat, Canhasan Karaman, Alacahöyük Çorum dur.

MEZOPOMYA (Fırat-Dicle arası) büyük göçler alır. Çünkü toprak verimlidir. Buraya göç ederek gelen halklar Arap yaylalarından, Sami halkları kuzeye, Orta Asya’dan kaçan Sümerler Güneye, Basra Körfezi kıyılarına yerleştiler. Bu bölgede sivrilen halk Sümerlerdir. SÜMERLER bugün bölgede yaşıyan hiçbir halka benzemez. Ne Arapların atalarıdır, nede başka birileridir. Sadece kendileridir.(Arşt. yazara katılmıyorum Sümerler bir SAMİ boylarındandır.)

Tek heceli bitişimlibir dil kullanırlar. Bu yaratıcı insanlar MÖ.3500 de yazıyı bulurlar. En önemli kentleri Uruk’ta okul açar yazıyı öğretirler.

Dünyanın ilk yazılı metni “GILGAMEŞ DESTANI” nı yazarak ölümsüzleştiren SÜMER’ler dir. Bu Sümer halkı daha sonra Arapların atası olan SAMİ halklarının Sümerlerle karışıp ve etkilenip kuracakları AKAT,BABİL ve ASUR medeniyetlerini Kuzey Anadolu’ya taşıyacaklardır.

LUVİ NE demektir. Bu soruların cevabı “Anadolu toprakları ve Anadolu insanıdır”dır.

Luviler sessiz bir medeniyeti sözlede yaşattılar. EGE ve Anadolu yurtları idi. MÖ. 3 binlerde Hititlerden öncede Anadolu dışına çıkarak yeni kentler kurarak genişlediler.

Helenler Yunanistana gelmeden önce bu topraklarda Luviler vardı.

Yunanistan’a Kuzeyden ilk giren Helenler Akhalardır. Akhalar da bir Hind-Avrupa kavmidir.

Luviler beklide ilk çobanlardı.İlk denizcilerdi. Dilleri hind Avrupa dili olmasına rağmen Luvi dilininde kendine has ayrımı var. Örneğin içinde “-nd. –nth” sesleri taşıyan sözcükler sonu “-ssa, -da,-ra,-ma” sesleriyle biten sözcükler luvi dilinin özgün sözcükleridir. Bu özelliklere başka dillerde raslanmaz. Misal: “Dare-nd-e,- İvri-nd-i, - Sele-nd-i… gibi örnekler.

Anadolu kentleri Asur’lu tüccarları kendi kentlerine, içlerine almaz. Yabancılar ticaret yapacakları kentin hemen yanıbaşına, Pazar mahallesi niteliğinde, bir uydu kent kurarlar. Bu yavru kentlere “KARUM” adı verilir. Bunlar dünyanın ilk ticaret merkezleridir. Bu pazarda yapılan alım satım için verilen izin karşılığı, Asurlular yerel Beylere vergi öderlerdi.Bu akış içinde Luviler, Hititler gibi, bir Hind-Avrupa dili konuştuğu kesindir.

IŞIK ADAMLARI LUVİLER:

Yoğunlukta yaşadıkları bölge Anadoludur. Birde Güney ve Batı Anadolu da ki yer adları, tarih öncesine dayandığı gerçeğin ta kendisidir.Hitit belgelerinde Batı Anadolu, Arzawa Beyliklerinin bulunduğu yön “LUVİYA” adlı ülkeyi işaret eder. Bu bölgede yaşayan yaşayanlar Luvi dili konuşan insanlardı.Luvi adını Hititler söylerdi..Luvi adı Hititlerin Anadolu ve Orta Doğu’da tüm ağırlıklarını duyurdukları zamandır.

“LU” ne demek: ünlü Hititolog Uzman M.Ali Dinçol’a göre “Lukka” hititcede Işıldamak, yakmak” eylemini karşılayan sözcük E.Larouche göre “Luha” Luvi hiyeroglifinde ışık anlamı veren işarettir.

Batı dillerinde kültür dili Latincede ışık “LUX” demektir.

Hititler yazışmalarında ve kayıtlarında ,kil tabletler üzerinde ki kitabeleri. Mezopotamyalılardan öğrendikleri çivi yazısını kullanıyorlardı.Bu çivi yazısını Mezopotamyalı Sümerlerden öğrendiler.

MÖ.4 bin de Anadolu halkının basit resimli işaretlerle haberleşmeye başladıkları biliniyordu.Bu dil Hititçe değil, Hititlerin IŞIK insanlar dediği halkın dilini anlatan resimli işaretler Luvice idi.

ANA TANRIÇA inancı insanlık kadar eskidir. İlk izlerine MÖ. 7 bin lerde raslandı. Eski Anadolu Halklarından Luviler,Hattiler,Hititler,Firigyalılar.Helenler hatta Romalılar değişik adda Anatanrıçaları vardı.

Kayseri, Kültepe’de bulunan kil tabletli yazıtlar Ana Tanrıça “KUBABA” dır.

BİN TANRILI HİTİTLERDE “ARİNNA”dır.

Doğu Anadolunun ilk yerli halkı olan HURRİ dilinde “HEPAT” dır.

Kıyı dışı EGE’nin; LYDİA’sında “ KYBEBE”.

ARABİSTAN yarım adasında “RHEA” yani topraktır.

EGE dininde Tanrılar Tanrısı ZEUS’un karısı “HERA” MERYEM ANA” mız, Hırıstiyanlığın yükseldiği FİLİSTİN’deki adı “MARİA” dır. “Ma-ria” adı ,Ana Tanrıça’nın adlarından biri olan “MA” nın çeşitlemelerindendir. EFES’in eteğinde kurulduğu, Meryem Ana’nın son günlerini yaşadığı ve göğe uçtuğu evin bulunduğu Bülbül Dağıdır. Hititler bu bölgeyi talana geldiklerinde çevredeki Ana Tanrıça inancını görüp bu dağı kendi dillerinde adlandırıp ARİNANDA dağı demişler.

DİL BÖLÜMÜ:

ATTEEA, Luvi dilinde “Ana Tanrıça’nın yada erkeğinin yurdu”anlamındadır.

ES: Helencede “Alks” keçi demek.

ELA” ila” geçit,boğaz anlamında

ELAİYA” Hititçede yer adı olabilir.

SAKAR “Luvi dilinde güzel doruk, kutlu tepe anlamında.

SUWA” ve yoldaşı” KUWA” sözcüklerinin Luvi yada akrabası Hitit dilinde tek başına taşıdığı anlamları “sakarla” pek ilgili görülmez.

HULANA Luvicedir.(Hulana Çarşamba ovasından akan akarsudur.)

Luvi dilininde kendine has ayrımı var. Mesela içinde –nd,-nth,” sesleri taşıyan sözcüklerin sonu –ssa,-da,-ra,-ma1 sesleriyle biten sözcükler Luvi dilinin özgün sözcükleridir.

Yine başka bir örnek daha: Dare-nd-e,- İvri-nd-i,-Sele-nd-i .

Kısaca Luvi sözcüğünün ana gövdesinde “LU” olduğu sezildi. Luviya, LU’ların ülkesi “LU” bir halkın adı yada tanımı olmalıdır.

Hitit ve Luvi dilinde yan yana yazılan iki “S” , yani “-SS”- yazımı “Ş” sesi verir.

Hitit dilinde “ASSU” iyi güzel demek.

Luvice çivi yazısında “AS”, “olmak eyleminin karşılığıdır.

Luvi Hiyerogliflerinde “Asu” At ve “sütun” demektir. Başka dil uzmanına göre “Assuwa”yı yerleşimi bol yöre” olarak yorumlar..

“-UWA” Luvi dilinde sık kullanılan ilişkinliği sağlıyan” bir son ek olmalıdır.

MA’nın Luvi dilinde “ ana” demek olduğu biliniyor.

“WANA” Luvi dilinde etnik kimliği belirten son ektir.

KARİNA “doruksal yer, dorukların kenti” anlamına gelebilir.Karina Helen olmayan yerli halkın yaşadığı bir köy olmalı.

“ASTRA” Helence yıldız demek.

Bilge UMAR’a göre “Astra”, Luvice söz olup ırmak anlamındadır diyor.

Kalarga “ışıklı Kıyı” anlamında olabilir. “KALA” bildiğimiz iskelenin, kıyının karşılığı olmalıdır. Latincede Scala, çağdaş Helencede Skala özdeş anlamda kullanılır. “ARGA” ışıklı,ışıldtılı,parlayan gümüş anlamında bir sözcüktür.

Güney Amerika ülkesi Arjantin’le anlam bağı vardır. Helen dilinde Argyros, Latincede Argentum gümüş demektir.

“KAR” sesi Luvi ve Hitit dilinde çok rastlanır. “Kar” sesinin anlamı “doruk, dağın üstü” olarakta yorumlanır.

“KARES” eski Helencede “baş,tepe” anlamında kullanılan sözcüktür.Anadolu’da dorukları belirgin dağlara nedense hep “kara” adını vermişiz, biz de. Eski dilin “kar”ları, Türklerin “kara”sı olmuş!”

“PONTOS” Helence” “deniz” demektir.

POLİS”le biten eski kentler, hep “bolu” olmuştur. Birde Polis:kent, demektir.

Luvilerin İkkuwaniya kenti KONYA, Adaniya kenti ADANA olmuş.

“PURA”, sözcüğünün bazı Hint Avrupa dillerinde “hisar”ı anlattığı, korunaklı yer olduğu anlamı taşır. Bu sözcük Helen dilinde “Pyrrha” biçimine büründüğü düşünülüyor. Bu yazım Helence “pire” diye sesleniyor. Luvi dilinde “puri,pri” olarak yazılan işaretlere “kenar, dudak, ilk” gibi anlamlar yükleniyor.

PYRİHA sözcüğü İran ve Sankrit dilinde “burç, hisar anlamına gelen “PURA” sözü aynı kökten türemiş Luvi sözü olduğu kanısında olan B.UMAR’dır.

PURİ, Luvice çivi yazısında “PURİ” dudak,bir kabın kenarı,yada giysinin kenarıdır.

Luvi hieroglifinde “PRİ” ilk ,ileri anlamında

“PİR,Piri” sesi Anadolu’da çok yerde karşımıza çıkar.

PARKU,PERG”, Luvi ve Hititlerin dilinde “dağ,yükseklik” anlamındadır.

UMNA,UMA” eski Anadlou dillerinde “insan” demektir.

“ATTEA”, Luvi dilinde “Ana Tanrıça’nın” yada erkeğinin yurdu” anlamındadır.Bir rivayete göre Dikili eski Attea’daki “Ta” sesi Dikili’deki “Di” sesiyle akrabadır.”Tianai” benzerde, “Attea” neden benzemesin Dikili’ sözcüğüne?

AYAZMA”,Helence, “kutsal su kaynağı” demektir.. Eski Ayazma,hem dinsellikle, hemde kutsal sularla ilgili bir kenttir.

KYBELE VE FRYGİA

MÖ. 7-8 .yy da Anadolu’da yükselen bir medeniyeti kuran Frigyalıların ANA TANRIÇASI KYBELE dir. Bugünün insanları “KAPIKAYA” diyor gizemli makama. Bu yüce kayalığın ayak ucunda, afacan ALEVİ’lerin genel mezarlığı var. Sert kayalara oyulmuş Kybele tapınakları Allah’a olan inancın nedenli eski olduğunu gösterir. Bergama kentinin yanında bulunan Haylazlar kayası bir başka tapınma yeridir. ANA TANRIÇA’ya “merak taşı” Kısmet kaya da” denir.

Bu yalçın kaya (derdini kimseye açamayanlar, sırlarını içinde saklayanlar, kısmet bekleyen kızlar derman arayan sayrılar buraya koşar adakta bulunurlarmış.

Binlerce yıllık ANA TANRIÇA kültünü Anadolu’da canlı tutan merkez, İç batı ve orta Anadolu’da eski Frgya da, Sivrihisar yakınlarında eski Dyndimene , Günyüzü Dağı eteklerindeki Pessimus’dur.

Ünlü ZEUS mabedini yaptıran Bergama kralı I.Attalos Soter’dir. Soter Galat sürülerini yenerek tüm Anadolu halklarının sevgisini kazanan Attalos Romalıları iyi ağırlar.

YUND DEVİ

Anadolu’da yer adlarının bir çoğunun LUVİ dilinden geldiği biliniyor. Örneğin: “Aspe-nd-os, “Aba-nd” Özel isimleri örnek gösteriliyor. “Yu-nd”, sözcüğü bu tanıma girebilir.

WANDA” Luvi, dilinde genellikle son ek olarak görülüyor.

M.Ali Dinçol’a göre “bir şeye bağlı olanla ilgili “LI” takısı olarak kullanılıyor.

MYNDOS, Bodrum yarımadasında yaşamış bir LUVİ BOYU olduğu düşünülen LELEG’lerden günümüze kalmış yerleşim izlerinin akrabasıdır. Myndos, taş ustalığının yükseklerde olduğu yerdir. Anadolu’nun en eski taş ustaları HATTİ ülkesini yani bütün kentleri duvarlarla korudu. Başkent Hattuşa kentini duvarla çevirdim der. Hantili’nin adı Luvicedir. Belki kendiside Luvi asıllı idi.

ASPORDENE ANA

MS. 18 yılda, coğrafya isimli kitabın yazarı,Amasya’lı STRABON; “çıplak ve kayalık Aspordene Dağının tepesinde Tanrıların Anası’na ait tapınaktan söz eder. Bu dağlar insanların dağları değimlidir.

-Aspa” sesi çok eski, eski İRAN dilinde “erkek AT, aygır” anlamındadır. Daha eskilere gidince “aspa” sesi hiç de yabancı değil. ÇİVİ YAZILI Luvice de “assu” resim yazılı “asu” “at” demek. Luvi ardıl dillerden LYKİA dilinde “esba” yine “AT” anlamına gelir.

HİTİT YAZITLARI bu toprakları Luvi ülkesi olarak anıyor.

ASSUVA BEYLERİ HİTİTLER

MÖ. 7 bin li yıllardan, MÖ.2 bin li yılların başlarına kadar Anadolu’nun geçmişi puslu bir görüntüye sahiptir.

Hitit Kralları iyi yöneticilerdi. Dağınık kentlerde , küçük beylikler altında yaşıyan değişik inançlı ve dilli insanları, onlarla büyük bir uyum sağlıyarak ustaca yönettiler. Kimi zaman anlaştılar onlarla, kimi zaman savaştılar. Anadolu ülkesini gevşek bir merkezi yönetimin kanatları altında, kentleri beylikler birliği biçiminde yönettiler.

Yerli halka kız verip, kız aldılar. Onların tanrılarını benimsediler. Başlangıçta ilkel bir bozkır halkı olan Hititler, kendilerinden ileri her kültürel birikimi özümsediler. Kendilerini “BİN TANRILI” diye nitelediler. Birlikte yaşadıkları her yerli topluluğun Tanrılarını kendi Tanrıları bildiler.

ÇORUM’daki “YAZILI KAYA” üzerine tüm Tanrıların görünüşlerini çizdiler. Aynı görüntü Bergama’ya yapılmış eşsiz ZEUS SUNAĞI nın dış duvarlarını süsleyen ve eski EGE dininin tüm Tanrılarını betimleyen mermer kabartmalar,Yazılı Kaya kültürünün Bakırçay kıyılarında görülen yansımasıdır.

800 YIL Anadolu’ya egemen olan Hitit Krallığı ancak MÖ.1200 de vahşi Balkan kavimlerinin yeni saldırısıyla yıkılmış.

KİZZUWATNA bugünkü Çukurova bölgesini içine alan tarih öncesi ülke, LUVİlerin yaşadığı bir yurttu. İlk tarım toplumlarının yeryüzünde boy gösterdiği MÖ.7 bin li yıllardan beklide daha öncesinden beri Toros Dağlarının Güney yamaçlarında ve düzlüklerde yaşıyorlardı. Sonra bölgeye HİTİTler geldi. Güney Anadolu’da özgürce yaşıyan bu halka, HİTİTler boyunduruk takmak istedi. Kızzuwatna ile ilgili olaylar MÖ.1500 lü yılları gösteriyor. Sonuç itibariyle ÇUKROVAnın yerlileri, Doğu Anadolu’da yaşıyan HURRİlerle birleşerek Hititleri yendiler.

Yüzyıllar sonra HELLENler Kızzuwatna ismini KİLİKYA diye anmaya başladılar. O devirlerde bir kısım Luviler EGE denizi kıyılarına dökülen ırmak boylarında sessizce yaşıyorlardı.

Kuzey Ege’nin ismi Hitit yazıtlarında ASSUWA olarak geçer. ASSUR yazıtlarında “ASSİ” Batı yönünü gösterir. Assuwa sözcüğünün bugün ASYA” dediğimiz anakara( yani topraklı alan) isminin kökenidir. Bilim adamı Homeros; İlyada’da Batı Anadolu kıyılarında ki “Asia” çayırlarından söz ediyor.”Asia” adı Assuwa sözcüğünün HELEN ağzına uydurulmuş biçimi olabilir.

Gerçekte Assuwa bir Luvi yada Hitit sözcüğüdür. Hititçe ve Luvice iki akraba dildir.

Bugünkü İzmir, Manisa,Balıkesir illerini kaplıyan Assuwa ülkesi yirmi dolayında kent beyliğinden oluşuyordu.

Hitit belgeleri Batı Anadolu kıyısında ki ovalarda kurdukları kentlerde var olan beyliklerinin, Mısırlılarla ticaret yapacak kadar gelişkin olduklarını yazıyor.

Hitit Kralı II.Tudhaliya MÖ.1450 de Assuwa’ da bazı yerleri yakıp yıktı. Assuwa Kuzey Ege bölgesinin adı olup bugünkü 20 ili kapsar) Bunlar Kuzey Troya(Çanakkale çevresi, Güney ve Batı da AHHİYAWA)

Yine MÖ. 1200 lerin başındaki savaş, Hititler ile Egeli yerlilerin savaşı. Hititlerin başında III.Hattuşili’nin kızı Puduhepa’dan doğan oğlu IV.Tudhaliya olup ordunun başına geçer. Bu sırada ordu Batıya sefere gidince Doğu Karadeniz’den çoban halk GAŞKA’lar HATTİ ülkesini arkadan vurur. Çok geçmeden Eski Mısırlıların “deniz kavimleri” dedikleri halklar, Batıdan akan güçlü bir göç dalgası silip süpürecektir ortalığı. Kağnı arabalarına yükledikleri tüm varlıklarıyla gelen; kadın ve çocukları ölümüne dövüşen AVRUPAlı barbar insanlar. Sonuçta Hitit krallığını yıkacak, Troia düşecek, Yunanistan anakarasından kopan, AKHA ların torunları Aiol’ler (Eyoller) ve İon’lar Ege kıyılarına çıkacaklardır.

Böylece Anadolu ve Ege insanı için yeni bir dönem başlıyacaktır. Sonuç olarak Hitit’ lerde MÖ.1200de yıkılır.

MADDUWATA(Fethiye dolaylarının Beyi)

Orta Ege yöresine, bugünkü İzmir, Aydın illerini içine alan bölgeye ARZAWA ülkesi denilen bölge,.Luvi halkının yaşadığı topraklardı. Arzawa ülkesi Luviya olarakta anılıyordu. Zengin Arzawa MÖ.1600 lerin ortasında Hititlerin yağmasına uğradı.Krallık düzeyine çıkan Hitit kralı I.Hattuşili Ege kıyılarına saldırdı. Batı Anadolu’nun küçük ülkelerini boyunduruğu altına aldı.Bir çok yerli beyi kendisine bağladı. AHHİYAWA, belki Fethiye’nin kuzeyinde, Marmaris, Bodrum yöresini, kıyı Ege adalarını içine alan ülkedir. Bu ülkenin insanları MÖ.2000 li yıllarda Yunanistan’dan göçüp gelen Akhalar olduğu sanılıyor. Büyük ihtimal Ahhiyawa halkı Helen boyu’dur.

Hitit akıncılarının SAVAŞ ARABALARI. İyi At yetiştiren ve savaş arabasına koşulmuş atları iyi kullanan halktır Hititlerin savaş arabası iki kişilik olup biri savaş arabasını yönetirken, diğeri rahatça OK atan iki asker taşıyan ve tunçtan yapılmış aksama sahip askerli arabalar kolayca galip geliyorlardı. Belki bir Helen boyu olan Ahhiyawalılar, gençlerini iyi at yetiştirmesini ve savaş arabası kullanmasını öğrenmeleri için Hitit kışlalarına gönderiyorlardı.

Madduwata halkı ile Arzawa halkı kardeş halk olduğu halde savaştılar. Aslında ikiside Ege’nin yerlisi, birer Luvi halkı olmalıdır.Kardeş halkı vuruşturup iki ülkeyede egemen olmak isteyen Hititlerdir. Bu arada II.Tuthaliya ölür. Oğlu I.Arnuwanda Hitit kralı olur.İki komşu ülke olan Fethiye bölgesinin beyi Madduwata ile Arzawa’nın beyi Kupanda kardeş dövüşünün yurtlarına zarar verdiğini görür. Dost olup güçlerini birleştirir Eski düşmanları Ahhiyawa Beyi’ nide yanlarına alarak Hititlere başkaldırırlar. Birleşik Ege birliği yağmacı Hititlere karşı uzun süre halklarına rahat soluk aldırır.

Önce işbirlikçilik yapıp sonra başkaldıran dalgalı davranışlı Madduwata, Hititleride şaşırtmış olmalı. “MADDUWATA’NIN Suçları”” başlığıyla kaydediyor.Hititler bu olayları, çivi yazılı kil levhalara.

ARZAWALI BÜYÜCÜ

İlk insanların “soy-sop” yada “klan” denilen, birbirlerine kan bağıyla bağlı topluluklar halinde yaşadığı biliniyor.

Bunlar 50 kişilik topluluklardır.Klan sözcüğü, eski Anadolu halklarından vahşi GALAT’larında içinde yer aldığı, iki yanı keskin kılıçların bulucusu “KELT” halkının dilinden gelen sözcüktür.

“İRİ YAPILI GALATLAR” bugünkü İRLANDALILARIN atalarıdır. İlk insan toplulukları ilkel sürülerdi. Her klanda dış evlenme geçerli, iç evlenme yasaktı.

Büyücülüğü ilk kez SÜMERlerin biçimlendirdiği bugün bilinsede. Anadolu çok eski büyü ocağıdır. Kimi bilgilere göre Anadolu’nun en eski ve usta büyücüleri LUVİlerdir. Zamanın cihan İmparatorluğu sayılan HİTİT Krallığının başkenti Hattuşa’da bile, Luvilerin büyü törenleri uygulanır, bu törenleri Luvi büyücüleri yönetirmiş.

Kuş uçuşlarını yorumlamak, koyunların karaciğer ve bağırsaklarından et falına bakmak,

Hititlerin “temiz uyku” dedikleri İSTİHAREYE yatmak, buna karşın başkasına kötülük yapmayı amaçlayan “karabüyü” kesinlikle yasaktı.

Eski çağ Anadolu’da büyüleri yaşlı kadınlar uygulardı. MÖ.2 binli yıllardan sonra Anadolu’ya gelen Hititler büyüğü yerli halklardan öğrenmiş olabilirler.

Hititlerin kil tabletlerinde rastlanan, Luvi kökenli olabilecek iki kadının büyü tanımı yer almıştır.

EGE’li yani Arzawalı büyücü “CİNSEL GÜÇSÜZLÜĞE KARŞI” durmaya çalışır.

Bölge Halkının kimliğini “isim”ler ele veriyor. Ancak isimler, zamana ve dile göre değişir. Luvilerin “Perguma” , Helenlerin “Pergamos”, Romalıların “Pergoman” dediği kente, bugün Türkler “Bergama” diyor.

Klasik tarih bilimi Anadolu’da bilinen en eski Ana Tanrıça adının MA olduğunu söylüyor. İri kafalı, iri memeli doğurgan MA heykelcikleri, MÖ.7 bin yıl öncesine, ilişkin ÇATALHÖYÜK kalıntılarında gözleniyor.

Luvilerin geçmişi beklide, avcılıkta ve ürün toplamada uzmanlaşmış ilk Anadolu insanlarına ta Çatalhöyüğe gidiyor.

Lydia’lı, Salihli’li, altınsever Kral KROİOS’un buradan altın çıkardığı Sardes altını birlikte dünyanın ilk altın parasını döktüğü biliniyor.

HERMES, Atina’da düşünce biliminin kurucusu filozof Platon’un öğrencisidir. Bir gün Hermes’i yanına görüşmeye çağıran İRANlıların yöneticisi Rodos’lu Mentor. Hermes’i yakalar, PERS ülkesinin başkenti Susa’ya gönderir.Ve Susa’da Hermes kazığa çakılır. Çok geçmeden İran’lılar Balkanlı B.İSKENDER tarafından EGEden kovulur.

HALİSARNA(Bugünkü güzellik ılıcasımıydı? Yoksa ,Kalarga Tepesinin Batısında ki Eğrigöl Tepesi üzerindeki bir kentmiydi? Yada güzellik ılıcası yakınında Halisarna isimli küçük köy vardı. Romalı bilgin Plinius,Sarnaka’yı, Kalarga ile Halisarna arasına oturtmuş. Bir yoruma göre ,Halisarna sözcüğü “H-ali-s-arna” olarak açılabilir. “H”;Latin yazımında sözcük başına eklenen sestir. “Ali”; Helence “Halys” sözcüğünden türemedir. “tuz” yada deniz anlamındadır. Çivi yazılı belgelere bakıldığında “ali” Luvi dilinde “akansu”” ilgili sözdür. Kızılırmak Helen evreninde “Halys” nehridir. “Luvice “arnit” tomurcuk açan bitki, Hititçe “arma” ay, “arnu” getirmek demektir.

Anadolu’da çok gezdiği bilinen MISIR Kraliçesi KLEOPATRA, Bergama’ya kadar geldimi, bilinmez ama, aşığı ROMAlı yönetici Marcos Antonius Bergama’nın eşsiz kitaplarını ona armağan edip İSKENDERİYE’ye taşıttığı kesindir. Belki tarihi bağlantı var, belki yok. Bergama’nın güzellik ılıcası bugün Kleopatra Ilıcası olarak adlandırılır.

Halisarna’dan ilk söz eden Helen yazar Attikalı KSENEFONdur.

ZEUS SUNAĞINI yaptıran II.Eumenes’tir.

AK ADALAR

Avrupa anakarasıyla Anadolu kıyıları arasındaki “Adalar Denizine” Aiga ya da Aika sözcüğünden esinlenerek, “EGE” ismiyle anarak “AİGA Denizi”, “Ege Denizi” deniyordu.

MÖ.1525 li yıllarda Kral Telipiunu’dan kalma bir Hitit yazıtında konumu bilinmeyen “Kuwana” adlı yerden söz edilir. “wa” sesi dudak ucuyla söylenir.. Bir yoruma görede “Kana” “Kutsal Ana’nın Yurdu” demek.

TİANAİ KENTİ

MS.5.yy ın ortasında yaşayan ve 912 kent gezmiş. Bizanslı Hierokles’in “yol arkadaşı” isimli eserinde Tiana adı geçer.

İYİ de bu Kent Nerede?

Hitit Krallığı döneminde Batı Anadolu Arzawa ülkesi olarak anılır. Hatta Luviya da deniyordu,Batı Anadolu’ya.

Anadolu’da yaşıyan Luvilerin sık göç eden,yeni bir çok kent kuran halk olduğu biliniyor. Luvilerin çok köklü kültürleri vardı

Helenlerin deniz kıyılarında kentler kurma çağı çok daha sonradır. MÖ.1200 den sonra Ege’de Helen kültürü yayıldı. Arzawalıların Milatas’ı sonradan önemli İyon kenti olan Miletos’a dönüştü.

Ege’ye gelen Helen er’lerinin kaynaşmak ve sayılarını arttırmak için özellikle yerli kadınlarla evlendikleri,hatta onların sülalelerinin kimliğini sürdürdükleri biliniyor.

Söylencelere göre Helenler “altın postu” bulmak için ta Kafkasya dağlarının eteklerine kadar gidip Karadeniz kıyılarında bir çok yerleşim birimi kuracaklar, yerli halkla karışacaklardır. Bu gelişim günümüzde de etkisini yaşatan Pontos kültürünün temelini oluşturur.

Batı Karadeniz de ki sık ormanlı Pafloganya bölgesi, eski çağda eski Anadolu halkından PALA isimli dağ insanlarının yurdu idi. Pala’lar Luvi diline çok yakın bir dil konuşurdu. Pala dili, şimdi ölü bir dildir.Pala’lar, Luvilere akrabadır.

MÖ.263 de ölen, Bergama Krallığının kurucusu Filetairos, batı Karadeniz kıyılarındaki, bugünkü Filyos çayı ağzında bulunan antik TİEİON kentinde doğduğu, aslında oralı olduğu bilinir. Tieion, Helence “TE” nin kenti demek. “TE” yada “TA” eski Anadolu dillerinde, “dinsel yol gösterici, baba” anlamında olabilir. Bugün bizim kullandığımız “Ata “sözcüğünün köküdür.

Tieon’u, kentini ya bölgede yaşıyan Luvilere akraba yerli halk Pala’lar, ya da Milata’lı gezgin Arzawalılar, yahutta Miletos’lu göçmen Helenler kurmuştu.

“Bergamalılar Orta Anaddolu’da yaşıyan vahşi Galatlara, Suriye Kralları Selevkoslara üstün geldikten sonra Anadolu’ya huzur geldi.

Kral Filetairos, Bergama krallarının, ATTALOS hanedanının atasıdır. “Attalos” adı zaten eski Anadolu dillerinde bulunan “ata” sözcğünden kök bulur. Attalos’lar Anadolu’da bildiğimiz ANTALYA Attaleia’dır.” Kardeşini çok sevenin” kentidir. Bu kent binlerce yıl sonra A.B.D’nin ünlü kenti FİLADELFİA’ya adını verecektir. Tanıdık şehrimiz ALAŞEHİR Filadelfiya’dır.

DİKİLİ:

“Ti-anai” sözcüğü sesine en yakın çağrışım yapan isim, Di-kili”dir. Dikili’deki “di” sesi Tianai’deki “ti” sesiyle kardeştir. İki sözcüğünde baş heceleri kardeştir. Bugünkü Dikili eski Tiana olamazmı?

Denizanaları: Güz denizlerinin kıyılara attığı saydamımsı canlılardır. .MEDUSA:Mitolojik bir varlıktır. Oysa Dağınık saçları olan bir kadındır. Saçlarının telleri yılandır. Medusa’ya bakan taş kesilir.

EGE kıyıları MS.17 yılında şiddetli depremle sarsılır.Bir çok kent yıkılır. Miladi 1939yılında merkezi Dikili’de 9 şiddetinde bir deprem daha yaşandı. Dikili gece yarısı battı. Sonuçta Tianai, yıkık bir kenttir.

CUNDA adasına Osmanlı denzcisi Piri Reis “Kitab-i Bahriye” adlı eserinde Ayvalık adalarından birine “YUNDA” diye söz ediyor. Yine Osmanlı yönetimi ve Türkler CUNDA diyor.

Ayvalı’ğın karşısında ALİBEY adası var İstiklal savaşı komutanı Ali Çetinkaya’dan almış adını.

Ozan Mimar Cengiz BEKTAŞ; Aiolia’nın başkenti” olarak anıyor AYVALIĞI. Ayolya sesi ile Ayvalık sesi arasındaki benzeşime dikkat çekiyor. Daha sonra Ayvalı’ya Ada’lardan Rum nüfus Ayvalık kıyılarına akın eder. Ayvalık’a, Rumlar “Ayvali” derlerdi.

AYAZMA PAPAZLARI “Ayazma” Helence, “kutsal su kaynağı” Ayazma hem dini açıdan, hemde kutsal sularla ilgili kenttir.

PARSLARIN KENTİ,”Ela”, İlya” Türkçe değil.

ELA: zeytin, “eleia” zeytinliktir.

Parthenion, daha çok eskilere dayanmalıdır. Adın kökü Helence değildir., Bir kez “Part”, Aandolunun yerli dillerinde hayvan adı, pars” anlamında kullanılmış olabilir.

Bugünkü Yunanistan’ın başkenti Atina’nın Akropol’ü, eski tepe kenttir. Günümüzün dünyaca en tanınmış tarihsel kalıntısı kabul edilir. Atina Akropol’ünün en görkemli yapısı, koca kalın sütunlarıyla, LONDRA’ya kaçırılmış olup “Elgin mermerleri” diye tanınan mermer kabartmalarıyla ünlü Parthenon’dur. “Parthenos”, Atina kentine adını verdiği varsayılan Helen Tanrıçası ATHENA’nın sanıdır. “El değmemiş, bakire” anlamına geldiği kabul edilir. Ancak, “Part” kök sözcüğünün Helen sözbilimi olarak bir anlamı yoktur. Bu adın Yunanistan yarımadasına ilk geldikleri MÖ.2000 yılları öncesinden kaldığı düşünülebilir. O zamanlar sessiz Luvi’lerin Ege kıyılarında yaygın olarak yaşadığı asırlardır.

İRANLILAR, eski ismiyle Persler, MÖ.6.yy ile 4.yy arasında, 200 yıl Anadolu’nun mutlak hakimi oldular. Sonunda Makedonyalı Büyük İSKENDER Anadolu’da Persleri yendi.

GALATLAR Orta Anadolu’yu yurt edinmiş. Avrupa’dan Anadolu’ya göçetmiş “Kelt” boylarıydı.. Bu halk Anadolu halklarından aldıkları haraçla yaşam sürüyorlardı. Bergama kralı I.Aitalos, Afrodisios’da yapılan savaşta barbar Galatları yendi.Ve Galatları Anadolu içlerine sürdü.

MÖ.201 yılında Bergama krallığına saldıran Makedonyalı V.Filipos, her yere hükmetme hastalığı yüzünden, Afrodisias ormanlarını ve köylerini yaktı.

ARKADİA,bugünkü Yunanistan’da Mora yarımadasının iç kesimlerinde, uçurumlardan ve dik vadilerden oluşan bir bölgenin adıdır.

Helence,” Ayıların Ülkesi” anlamına gelir. Uzun yıllar Arkadya’lı yerli çobanlar, Helenleri yurtlarına sokmadılar. Bu Helenler Akhalar, Dorlar dır. Akha’lar Güney Ege kıyılarına kadar indikleri sanılıyor. Hitit kayıtları oralarda bir Akhiyayawa yönetiminden söz ediyor.

Akha Helenleri MÖ.2 bin li yıllardan itibaren Yunanistan’ı yeni yeni yurt edinirken, Pelasgos ve Lelegos dedikleri yerliler, belki LUVİ’ler anakarada kendi hallerinde sessizce yaşıyorlardı.

MÖ. 1200 de Balkanlardan Güneye inen, KABA SABA bir Helen boyu olan Dorlar, gelişmiş medeni MİKEN yönetimini yıkacaklar.

Akhalar, TROYA kentinin peşindeler. HİTİT belgelerinde Turuwa’nın adı tarih öncesi “wilusa” kenti olabileceği ileri sürüyor.

Batı kültürüne temel olan Troia savaşları tipik bir zengin Doğu, yoksul Batı savaşıdır. Batıdan gelen gerici, talancı Helen boyları, Troia’yı savunan, Anadolu insanlarıdır.YIL.mö.1200 dür.

TROYA bir TAHTA ATA kurban oldu. MÖ.1200 lü yıllarda Aiol(Eyol) boyu Kuzey Ege kıyılarına, İON(İyon) boyu orta kıyı EGE’ye yerleşirler. Daha sonra DOR lar Güney Ege’yi işgal ederler. Helen akınlarını Anadolunun Ege kıyılarında yaşıyan LUVİ kökenli insanlar işgalcileri sert bir şekilde karşılar. Ama daha sonraları birlikte yaşamaya alışırlar.

ALEOS ‘un Alın Yazısı:

“Arkadya Kralı Aleos’un bir kızı olacak”tır. Sonuçda Kral Aleos’un kızı doğar büyür, yetişkin kız olur adı Auge(Ege)’dir.Bir gün babasının konuğu HERAKLES’ le göz göze gelir.Herakles antik çağ dünyasının büyük kahramanı ve aynı zamanda ZEUS’un oğludur. Sonuçta bu iki genç Herakles ile Kralın kızı Auge cinsel manada birleşirler. Bunu başaran Kanatlı, çocuk yüzlü aşk tanrısı EROS’tur. Birleşme sonucu Kralın kızı Auge(Ege) gebe kalır.Arkadya Kralı Aleos Kızını gebe haliyle görünce deli olur. Sonuçta Kızı Auge bir torun doğurur. Bu olayların gelişmesini Tanrılar Tanrısı ZEUS bile, alınyazısı olduğu için yenememiştir. Ataerkil toplum olan Arkadya halkında erkek çocuk önemli olup Babanın sözü geçmektedir. Ama Kızı Auge erkek doğurmuş fakat meşru değil ! Hemde kızların oğulları baba soyunu sürdüremez.Töre gereği, Auege’den doğan Herakles’in oğlu Telefos’u dağa bırakırlar. Anası Auge’yi de tahta tabutlu sandala bindirip denize atarlar. Mysia bölgesi kıyılarına yanaşan sandaldan Kral Aleos’un kızı Auge’yi alan halk çocuksuz Kalarga Beyi kral Teuthras’a teslim ederler.Kızı saraya yerleştirirler. Arkadya Kralı Aleos töre gereği kızını memleketten kovmuştur.. Trajedinin devamında Auge’den doğan Herakles’in oğlu Telefos ormanda büyür yetişir ve sonunda kahraman olur. Hikaye devam eder. Sonunda ana, oğul Kalarga’da buluşurlar. Tarihi süreçte Oğul Telefos Mysia bölgesinin kralı olur.Bu ana , oğul buluşmasını gerçekleştiren,Yılan kılığında ki Tanrıça ATHENA’dır Tabii ki Athena ödüllendirilmiştir.

HELENLER soylarının HERAKLES’ten geldiğini ileri sürmeye bayılırlar. Herakles soyluluk kaynağıdır. Latince “Hercules”, Türkçe “HERKÜL” diye bilinir.

MÖ.1600 in sonlarında bugünkü Yunanistan arazisinde Myken uygarlığını kuran Akhalar’ın derdi; Ege’nin en parlak kentidir.Kısaca Çanakkale boğazının bekçisi Troia’dır. ARGOS: Yunanistan da engebeli bir ülkedir.Kafkasya kıyılarından gelmiş iki kardeş savaşçı, Heloros ve Aktaios savaşta ölür. Telefos’un usta,Akha’lı komutanı Aias ürkütecektir Kafkastan gelen bu kardeşlerin atlarını öldürecektir.

Kuzey Avrasya bozkırlarında göçebe vahşiler kavgayı AT üstünde durarak kazandı. MÖ.700’lü yıllarda Kafkaslar ve Balkanlardan ,yaban Kimmerler ve İskitler, atlı birlikleriyle gelerek köklü Anadolu medeniyetlerini yerle bir etti. Savaş arabalarını kullanarak az sayıda askerle geniş alanlara egemen olan Anadolular, ATLI savaşçılara karşı koyamadı. Atı arabaya koştu ama üstünde savaşamadı. Hala cirit oynanır at üstünde, Orta Asya ve Anadolu bozkırlarında.

OİDİPUS, bilmeden anasıyla evlenen, ondan oniki(12) çocuğu olan bahtsız kral Bu evlilik yüzünden kendi gözlerini karısının dikiş iğnesiyle kör eden kraldır. İki oğlu iktidar uğruna ölümüne düşman olurlar birbirlerine.Kim kral olacak lanetli babanın yerine. Sonunda iki öz kardeş Tebai surları önünde gögüs gögüse vuruşurlar ve birbirlerini öldürürler. Neticede dayıları, acımasız KREON Kral olur.

DİONYSOS Şarap ve neşe Tanrısıdır. O da Anadolu’lu bir Tanrıdır.

TELEFOS KABARTMALARI

Söylentilere göre MÖ.2.bin lerde Yunanistan’da Akha’lar yaşamaktadır.

O zamanlar Orta Anadolu’da Hititler büyük bir krallığı yönetiyor, kıyı Ege ve çevresinde değişik LUVİ boyları, yerli halklar yaşıyordu.MÖ.3.yy da, uzun bir suskunluktan sonra yükselen yeni Helen uygarlığının merkezi Begama kentini Telefos kuracaktır. Perguma Luvi’ler tarafından kurulmuş bir kentcik ya da köycük olmalıdır.

Luvi ve Hititlerin dilinde “parku, perg”, “dağ, yükseklik” demektir. Almancada da “berg” dağ demek. “Umna,uma”, eski Anadolu dillerinde “insan” anlamında kullanılır. Latincede “human” insan demek.

PERGUMA, “yüksek yerde, tepede yaşıyan insanlardır”. Çağdaş Bergama adının kökeni budur.

Attalos’lar Bergama Krallığının en parlak döneminde yaptırdıkları ZEUS sunağıyla güç ve zenginliğini tüm dünyaya gösterirken,köklerini tanrısal ve soylu insanlara bağlıyorlardı. Telefos’un babası Herakles aracılığıyla tanrısal güçlere yaklaşıyorlardı. Helen dilinde Telefos(uzaktan gelen ışık) demek.

MYSİA, bir ülkeler ülkesidir. Koca bir ülkedir. Bir çok ülke yaşar bu koca ülke içinde. Batıda EGE, Kuzeyde Marmara denizine, Çanakkale boğazına dayanır. Doğuda, eski Bithynia ve Frygia;şimdiki Bilecik ve iç batı Anadolu bölgesiyle çevrilidir.

Mysia ülkesi içinde değişik adlar taşıyan yöreler vardır. Çanakkale ile Edremit arasındaki kara parçasına Troas yada İlion, Edremit körfezi ile Ailağa arasındaki şeride de Aiolis denir. Bakırçay yöresi Mysia’nın etekleridir.

Tarihin babası, Herodotos, Mysia,Lydia ve Karia’da yaşayanları kardeş saydığına göre bir yakınlık olmalı bu halklar arasında.Belki benzer dil konuşuyorlardı,görünümleri benzerdi, inançları ortaktı.Hepside Anadolu’da yaşıyan insanlardı.

MÖ.1200 de görülen barbar Balkanlıların göçleri kökten sarsmıştı Anadoluyu. Balkanların içinden saldırgan, batıda kalın duvarlı TROİAyı yakıyor, doğuda yıkılmaz sanılan HİTİT devletini deviriyor, başkent Hatuşa’ya giriyordu. Bir görüşe göre barbar Balkanlı akınlarına karışan bir halktı Mysialar. Yerli gücü sindirince Marmara denzinin yerleşmişlerdi. Beklide Mysia lılar , Muş’a kadar giden Muskilerdi bu Mys’ler. Bursa çevresinde bugün bile yaşıyan Misi köyleri var.

Belki de Muş’a kadar giden Muşkilerdi. Hititler Batı Anadolu’ya Luviya diyorlardı.

Mysia, Luvice “Ma-sa” sözcüğünden Helen diline uydurulmuş bir sözcüktü belki.”Masa” Ana Tanrıçanın yurdu demekti”. Hitit belgelerinde, Güney Marmara ya da Ege’nin kuzeyi Masa ülkesi olarak anılır. Hatta Güney Ege yöresinin,Arzawa’nın oynak beyi Madduwata başı sıkışınca bitişiğinde ki Masa ülkesine sığınır.

Luvice “ışık” manasına gelen,”LU” dan türeyen “LUD”; Karia’nın insanları Kar’lar, Eski Anadolu dillerinde “doruk” anlamına gelen “KAR” sözcüğünden ad alan halklar olabilirlerdi.

Bir eski ekindir LUVİ’lerin kültürü. Luvilerin yaygın ve baskın yaşadığı çağlar çok eski zamanlardır Hint Avrupa grubundandır. Luvice.Hititçeye, Almancaya,İran diline, vb., benzer. Bu akraba diller, genellikle MÖ.2 bin yıl içinde, Hititlerle birlikte tanındı ve kayıda geçti kil tabletlerde, kayalara kazıldı. Luvi dili yakın zamanda fark edildi bilim tarafından. Hitit tabletleri arasında bulunan yazıtlar işaret ediyordu, Luvilerin varlığını. Hitit hiyeroglifi diye bilinen Resim Yazısının, aslen Luvi Hieroglifi olduğu öğrenildi.Resimli yazı, sıradan insanların kolayca anlaması için icad edilmiş işaret dizgesiydi. Bu yazı,Hititlerin “Luvili” adını verdiği dille yazılmıştı. Bu dili konuşan ve yazan Luvi adlı bir halk olmalıydı. “Hitit Hiyeroglifi” dendi, Geniş bir etki alanına sahip yazı, Mö.1750 li yıllarla birlikte Hitit medeniyeti söndükten sonra, bu yazı yüzyıllarca Güney ve Güney Doğu Anadolu’da yaşadı. MÖ. 3 binde Girit’te yükselen Minos medeniyetinin ilk dönemlerinde kullanılan yazı biçimi olan” Girit Hiyeroglifi”nin Anadolu kaynaklı Luvi resimli yazısıyla büyüyk benzerlikler taşıdığı bugün fark ediliyor. Batı Anadolu kıyılarında yaşayan halklarla Girit lilerin hiç de farklı insanlar olmadığı açıkça seziliyor. Batı Anadolu’nun bilinmeyen geçmişini MÖ.2500 yıllara çekiyor. Girit medeniyetinin yükseldiği çağlarda Hititler daha ortaya çıkmamıştı Anadolu’da. Bu bakış günümüzden 5 bin yıl önce Ege Denizi kıyılarında Luvi kökenli insanların yaşadığını gösteriyor.

Eski Anadolu’daki, Hatti ülkesindeki kentlerin çevresini taş surlarla ören Luvi kökenli bir Hitit Kralı olmalıdır.

Taş buldukları yerde somut iz bıraktı Luvi’ler.

NOT: Anadolu topraklarında eski uygarlık kuran halklarda TANRI ve TANRIÇA ünvanı. Bizim şimdiki insanlar gibiler. Bu ünvanı taşıyan insanlar bizim gibi evleniyor. Çoluk çocuğa karışıyor. Anlaşıldığına göre; O halde bu ünvanı taşıyan insanlar o çağların soylusu olabilirler. Ayrıca Allah’tan onlara verilmiş bilemediğimiz ,zaman ötesine yolculuk yapan kişiler de olabilir. Beklide Allah’a daha yakın,bilge kişilerde olabilir.Bilimde ve Yöneticilikte önderde olabilirler.Çevremde heykel ve Rölyef yani kabartma heykelcikler görünmekte. Ve bilimciler bu Tanrı veya Tanrıça Zeus veya Athena’dır diyebiliyor. Kaynak: Sefa Taşkın ,Mysia ve Işk İnsanları. 1997yıl. ,

23 Haziran 2009 Salı



Urartulu Tanrı Tişeba
Dolikasefal kafa, Dar ve yüksek alınlı, iri badem şeklinde gözlü, burundan alına kadar iri etli düz ve az gaga şeklinde buruna sahip. Uzunboyunlu muhtemelen uzun kol ve bacaklara sahip kaya kabartmasıdır. M.Ö. 7.yy. Araştırmacıya göre Urartular Çeçenler'in atalarıdır.

Vanda bir köy düz damlı, taş temelli, kerpiç duvarlı ev örneği
Posted by Picasa

16 Haziran 2009 Salı

HATTİLİLER ve ÖZGEÇMİŞLERİ


M.Ö. 2300 lü yıllarda Anadolu’ya “Hattiler Ülkesi” deniyormuş. Yazıyı bilmiyorlar. Ama yumuşak bakırla, kalayı karıştırarak tunç dökümü yapıyorlardı. Altın gümüş takılar ve heykel yapıyorlardı. MÖ. 2000 yılında KAFKASLAR üzerinden Anadoluya geldikleri kabul edilen ilkel HİTİTliler tarafından ülkeleri işgal edildi. İzmirli Homeros, Odesseia adlı eserinde KETE halkından söz ederken Kete’lilerin Hititli yada Hatti’li olabilceklerini yazıyor.
FİZYOLOJİK Tanımları: Top kafalı yani bilimsel Brakisefal yapılı, geniş iri yüzlü, kalın ve gaga burunlu. Kafaya doğru eğimli yani meyillidir. Geniş omuzlu iri yapılı ve ulu insanlar.
HOMERAS’a göre ,iri yüzlü ve ulu insanlar diyor. Karekter olarak savaşçı ve inatçı halktır.
Posted by Picasa

Köy Enstitüsü

Posted by Picasa

14 Haziran 2009 Pazar







KISA BİR DÜNYA TARİHİNDEN NOTLAR:

NİL Irmağının ülkesi, Bugünden 5100 yıl önce Mısır’da Menes adında bir kral iktidar sahibi idi. Kur’an ve Tevrat’ta Mısır krallarının ünvanı FRAVUNdur. Aynı zamanda çok büyük yetkilere sahipti.

Krallar, kalın ve uzun sütunlu, pek çok avlusu olan son derece görkemli, kocaman taşlardan yapılmış saraylarda otururlardı.Söyledikleri her şey yerine getirilirdi. Eğer isterlerse ülkenin bütün halkı onun için çalışmak zorunda idi. Kanunlara geçmemiş güçlü olduğunu gösteren töre tipi yasa idi.

Örneğin Kral Menes’ten sonra gelen Fravunlardan biri mö.2500 de yaşıyan KEOPS adlı bir hükümdar böyle bir emir vererek bütün Mısır halkını yani uyruklarını mezarının yapımı için çalışmalarını istemişti. Bu mezar dağ gibi kocaman olmalıydı. Sonuçta bu mezar yapımı gerçekleşti. Mezar günümüzde de ünlü “KEOPS PİRAMİDİ” adıyla hala ayaktadır. Tıpkı bir dağa tırmanır gibi her biri son derece büyük taşların üzerinden en üste kadar çıkabilirsin. İşte insanlar bu kocaman taş parçalarını sürükleyerek taşımışlar ve üst üste bir kule yapar gibi yığmışlar. O zaman hiçbir makine yoktu. Sadece tekerlek ve kaldıraçlarla bu dev iş yapıldı.Hep el gücü ile bu iri taşlar üst üste konuldu. Afrika sıcağında bunun ne kadar güç olduğu ortada.

Aşağı yukarı 30 yıl boyunca 100 bin insan tarlalarında ki işlerinin yanı sıra Fıravunları için didinip durdu. Çalışırken yorulurlarsa kralın adamları onları kamçıları ile zorluyorlardı. Bu şekilde dev gibi yükler taşındı ve yükseklere kadar kaldırıldı; hepsi krallarının mezarları içindi. Mezar yapımında “Kalın iplerle bağlanan, taş parçalarını öküz koşarak getiriyorlardı.İnsanlarda bu taş blokları üst üste koyuyorlardı. Örneğin Mısır tanrısı OSİRİS ve Kansı İSİS onlara göre güneşde başlı başına bir tanrıdır. Adıda AMON’dur.

Yer altında Çakal kafalı bir başka hüküm sürer; adı AMBİS’dir. Mısırlılar için her Fıravun Güneş tanrısının oğludur.

ESKİ MISIR DİNİNDE BAZI HAYVANLARDA KUTSALDI

Örneğin kediler, kimi tanrıların biçiminde olduğu düşünülür ve resimleri, heykelleri o şekilde yapılırdı. Aslan vücudu üstünde insan başı taşıyan bir tanrıları vardı. Adına “SFENKS ” denir ve çok güçlü olduğuna inanılırdı.

Örneğin: D ev bir sfenks heykeli piramitlerin önünde dururdu. Bu tanrı heykeli 5 bin yıldan fazla bir za mandan beri Fıravunların mezarlarını beklemekteydi.

Eski Mısır dininin en dikkate değer yanı; İnançlarına göre bir insan ölünce Ruhu vücudunu terk ederdi, ama RUH, vücudu herhangi bir zaman gene kullanabilirdi. Bu sebeple Mısırlılar için ölen be denin toprak olup ortadan kaybolması ruha karşı işlenmiş büyük suç sayılırdı. Dolayısıyla ölenlerin cesetleri saklanırdı. Ceset çeşitli mehlem ve bitki sularıyla ovulur ve uzun kesimli ş şeritler haline getirilen bezlere sarılırdı. Böylece iyi korunan cesetler hiç bozulmadan binlerce yıl kalıyorlar. Bu şekilde korunan cesetlere mumya deniliyor. Bu mumyalı cese tler ilk önce tahta tabutun içine konulurdu. Tahta tabut ise taş tabutun içine yerleştirilir. T aş tabut toprağa gömülmez, kayaları içine oyulmuş mezarlara konulurdu.

Bu taş mezarla r, vücudunu ziyaret etmek isteyen ruh geldiği vakit ihtiyaçlarını karşılayacak bir biçimde yap ılmışlardı. Bu nedenle mezar odalarına yiyecekler, mobilyalar, giyecek eşyaları ve resim ler konurdu. Özellikle ölenin bir resmide mezarın içinde bulunurdu. Amaç ruh gelince kendi cesedini bulsun.

HİYEROGLİF (Kutsal İşaretler)

Bu güzel, karmaşık resimlerin yanında başka çizimlerde var. Daha küçük resmedilmiş baykuşlar, flamalar,çiçekler,çadırlar,böcekler,kaplar ve bunlardan başka bir takım çentikli çizgiler, helezoni yan yana konulmuşlar. Bunlar resim değil, Mısırlıların yazısıdır. Bu yazıya hiyeroglif denir. Anlamı kutsal işaretlerdir.

Hiyeroglif yazının çözümü bundan 180 yıl önce( bu eserin önsözünü 1996 yılında eser sahibi yazmış. yaklaşık 1800 lü yıllar olabilir.) bir taş kitabenin bulunması ile mümkün olmuştur.

Kitabenin özelliği çift dille yazılmış olmasıdır. Bir yüzü Hiyeroglif yazı, diğer yüzüde Yunanca ile tekrarlanmış. Çözüm karşılaştırılarak çözülmüştür.

HAFTADA 7 GÜN VARDI:

İlk insanlar birbiri ardınca gelen günleri adlandırma ve sırasını filanda düşünmezlerdi. Sonunda hafta kavramını buldu. Bu hafta kavramı Mısır’da değil Fırat ve Dicle adlı ırmak arasındaki ülkede bulundu. Burada iki ırmak arasında ki memleket anlamına gelen Mezopotamya’da bulundu Bu ülke Afrika değil Asya’dır.Bu ırmaklar Basra körfezine dökülürdü.

TUĞLANIN KEŞFİ

İ.Ö. 3100 de killi balçığa şekil verip sonra pişirerek tuğla ismi verilen yapı malzemesini icad etti. Bu tuğla ile evler yaptılar. Arkasından resim yazısına hiç benzemeyen ÇİVİ yazısıda Mezopotamya’da bulundu.

Yazı yumuşak killi camur üzerine kolaylıkla yazılıyor, sonrada pişirilip tuğla tabletler oluşturuluyordu.

TEVRAT DİYORKİ:

Mısırlılar İsrail oğulların9 kendi hizmetlerinde tuğla ve çanak çömlek yapımı gibi işlerde acimasız biçimde çalıştırıp hayatı onlara zehir ettiler. Sonunda Hz.Musa onları Mısır’dan çöle doğru kaçırıp kurtardı. Bu mesele İ.Ö.1250 de oldu.

BİLGE ve ADALETLİ KRAL HZ.SÜLEYMAN İ.Ö.1000da egemenlik kurdu. Hz.Süleyman görkemli ve süslü tapınağı komşu ülkelerden gelen mimarlar yaptılar. Yahudiler değil.

Yahudi Tapınaklarında hiç resim heykel yoktu.Sadece tapınağın içine “ON EMRİN “yazıldığı yasa tableti konulmuştu.

Hz.Süleyman’ın egemenliğinden sonra Yahudi topluluğu bozuldu.Devlet, İsrail ve Yuda isim altında 2 ye ayrıldı. Ağır kanlı savaşlardan sonra bu iki devletten biri, İsrail 722 yılında Asurlularca fethedilip ortadan kaldırıldı. Arkasından Babil kralı Nabukad Nezar, Mısır’a savaşa giderken,İsrail’in içinden geçip İ.Ö.586 da Kudüsü yıktı. Yahudileri Babil’e tutsak olarak götürdü.

GİRİT: Mısır’a oldukça yakın olan bu adaya medeniyeti Mısırlılar getirdi.

GAVUR ÜNVANI:Osmanlıların Gayrı Müslümlere verdiği isimdir. Bu unvan aşağılama anlamında değil tanıtım anlamındadır. Örneğin İzmir, Osmanlı döneminde Hırıstiyanların ve Levantenlerin yoğun olduğu bölge idi. Halen Bu yeri geldikçe kullanılır.

ANTALYA KARAİN MAĞARASI:

İşte güney sahillerinin en gözde yeridir. Anadolu insanları İ.Ö.8 bin yıl önce tarla tarımına geçmişler ve çeşitli kentler kurmuşlar.

HATTİLER İ.Ö.2000 de Anadolu’nun Kızılırmak yayı içinde medeniyet kuran halktır.O tarihlerde kurdukları bağımsız kent devletleridir.. Gine yıllarda Asurlular güneydoğu ve Orta Anadoluya ticaret için sık sık geldiklerini öğreniyoruz.

HİTİTLER Hz.İsa’nın doğumundan 2 bin yıl önce Karadeniz yoluyla barışçı insanlar Anadolu’ya gelip Kızılırmak ve çevresine yerleştiler. Kısaca Orta Anadolu’daki yerli halk olan Hattilerle kaynaştılar. Aynı kaynaşan halk burada mö.1650de siyasal birlik kurdular.

ADALETİ Hititler kurdular. Devlette yasalar eşitlikçiydi. KADINlara büyük bir değer veriliyordu. Dinlerin her türlüsüne karşı çok hoşgörülü idiler.Bu halk kısa zamanda anadoluyu ardından Suriye’yi ele geçirdiler. Bu ahalinin başkentleri bugünkü ÇORUM Alacahöyük (Hattuşa) Beldesidir.

Hititler çok Tanrılı oldukları için gittikleri yerlerdeki halkla kaynaşmalarıda çok kolay oluyordu.

Hitit-Hatti halkı Güney Anadolu’da 500 yıl hüküm sürdüler yani Mezopotamya tarihine büyük katkıları oldu.

DAĞ HALKI PERSLER: Bugünkü İran’lıların ataları olabilir. MÖ.550-500 yıl yaşamış ilginç halktır. ASYA dağlarında doğası yani tabii huyu oldukça sert tabiatlıdır. Bu halk önce Asurluların sonrada Babillilerin egemenliği altında yaşamışlar. Cesur kralları Keyhüsrev Babili yıktı, ardındanda Adlarıda YABANİ insanlardı. Bu halk Mısır’ı fethetti.FRAVUNU yok etti. 3000 yıllık hanedanı sona ermiş oldu.

PERS KRALI DARA HARAÇÇI, Anadolu’nun Batı sahilinde İYON kentleri vardı. Halkı zengin ve ticaretçiydi. bu halktan DARA haraç istiyordu. İyonyalı ve Atinalılar birleşip haraççı Persleri yendi. Arkasından

YUNANİSTAN MÖ.5.YY da kuruldu.

MİNİK ÜLKEDE İKİ KÜÇÜK KENT: Yunanistan küçük bir yarımadadır. Birde çöl gibi öçkupkuru, yüksek dağlar ve taşlık içinde tarlalara sahip bir bölge idi. Halkı iyi beslenemiyor, Burada yaşıyan halk çeşitli etnik gruplara ayrılmıştı. Güneyde DORLAR, Kuzeyde İYONLAR ve EOLYA’lılar yaşardı. Bu insanların dilleri ve fiziki görünüşleri bakımından bir birlerinden pek farklı değillerdi. Sadece farklı LEHÇElerle konuşurlardı. Ve isterlerse birbirlerini anlayabilirlerdi.

Birde Yunanistan’da ortak bir kral yoktu. Onun için ayrı tek yönetim altında değildi. Her kent kendi başına bir dev let sayılırdı. En önemli ortaklıkları İNANÇ ve spordu onun için her dötr yılda bir araya gelip Olimpiyada spor yarışları yapıyorlardı. Bu halklar Yunanlılar, Dorlar, İyonlar, İspartalılar,

ve Atinalılardı. Birinciye son derece basit ZEYTİN DALINDAN yapılı taçı başına konurdu. bölgenin heykel ustalarıda yarışmayı kazananların heykellerini yaparlardı.

DORLAR İSPARTA yı MÖ.1100 de kurdular. Halkınıda tarlalarda köleleştirip çalıştırdılar.

SOYLU ATİNALI SOLON: Akıllı ve bilge dünyayı gezen kişidir. Atinalılar çok şey Solon dan öğrendiler. Ve sert yasaları değiştirip “SOLON ANAYASASI” nı yaptılar. Bu temel yasaya göre kentin yurttaşları ne yapılacağına kendileri karar vereceklerdi. Halk Pazar yerinde toplanır, yapacakları işleri oylama ile karar verip oylayacaklardı. Adı “Yunancada DEMOKRASİ” dir.

Yunancada kent, polis adı taşır. Kentle ilgili işlerede politika denilirdi. Ünlü yunan politikacısıda Perikles’dir.

BÜYÜK HALKIN BİLGE ADAMI:

Gerçi Çinliler, günümüzden 300 sene öncesine kadar saçlarını ördükleri biliniyor.

ÇİNCE’de 40 bin karekter(işaret) var, bazılarıda oldukça karışık ve çözümü de zor.

YENİ SAVAŞLARÇILAR VE SAVAŞLAR:

Çin Seddi 2000km den fazla olan bu görkemli yapı, sınıe suru olarak, mazgal ve kuleleri ile ovalardan vadilerden, dimdik dağlardan ve yüksek yerlerden hep aynı ölçüler ve uyum içinde tıpkı ırmak gibi akar gider. Bu akla durgunluk veren suru imparator Şİ HUANGDİ başlattı. Amacı Çinin sayıca çalışkan barışcıl kentli ve köylülerini bozkırın ateşli insanlarından korumaktı.( Orta Asya’nın sonsuz bozkırlarında savaşçı ve atlı birlikleri arada bir Çin e akan bu halklar Türklerin akrabaları idi. “HUN”adı verilen insanlar Türklerle birlikte Moğolların da ataları sayılır.

ÇİN DÜNYADA YÜZLERCE SOYLULAR,ASKERLER ve DİN ADAMLARI TARAFINDAN YÖNELTİLMEYEN BELKİ TEK ÜLKEDİR.ÇİN’i bilge ÖĞRETMENLER YÖNETTİ. Bir bilgenin soyu sopunun önemi yok. Kim gereken sınavları başarırsa memur olabilirdi. Hatta en yüksek devlet yönetimine getirilirdi. Bu sınav için binlerce işaretle yazma becerisine sahip olmak gerekirdi.

HAYIRLI HABER

Roma İmp. Avgustus İ.Ö.31 yılından, İ.S. 14 yıla kadar hüküm sürdü. Hz.İSA imp. Avgustus zamanında FİLİSTİN’de doğdu. O zamanlar Filistin kenti idi.

HZ.İSA’nın YASALARI’ndan

insanların zengin veya yoksul,soylu veya aşağı sınıfa ait, efendi veya köle, büyük bir düşünür veya küçük bir çocuk olmasının anlam ve önemi yoktu. “BÜTÜN İNSANLAR ALLAH’IN KULUDUR”.

Sonunda güya İsa (a.s) Yahudilerin kralı olmak istediği iftirasıyla hakkında dava açıldı. Romalı yönetici Pontius Pilatus’un emri ile isyancı diye ÇARMIĞA gerilerek idam edildi.

ETNİK kökeni açısından İSA(AS) Yahudi id. Bu nedenle çekemeyen Yahudiler iftirayı atmışlardı.

KATAKOMB( Yer altı mezar odası) İşte Hırıstiyanların ilk şehitlerinin adı azizler olrak anılır. Hırıstiyanlar bu mezarları HACI olmak için ziyaret ederler.Gizlice şehit mezarların çevresinde toplanırlar. Mezarlar kentin dışında, yollardan uzakta, toprak altındaki doğal mağaralarda gizlenmiştir.Bu mağaraların duvarlarında İNCİLİ anlatan resimler vardır. Birde bu yer altı katakomp(yer altı mezarlarında binlerce hırıstiyan gizlenerek yaşamıştır.

Örnek Kapadokya’da bu tür gizli kentler ÜRGÜP ve GÖREME’dir. (Konya merkezinde Sırçalı Medresenin yanında Yer altı hırıstiyan mezarı bulunmakta. Mezarın çevresi çok geniş birbirine geçişli odaları olan odaları var. Bu gizli yerleşim yerleri Roma’nın son dönemi ve Orta çağda olabilir.