4 Mayıs 2013 Cumartesi

İNDUS-MEZOPOTAMYA MELEZİ DOLIKOSEFAL FİGÜRÜN




Fizyo-Antropo Tanımı: Kalın dudaklı ve kaba burunlu bu topluluğun güney Hindistan'da yaşamaya devam eden yerli kabilelerle akrabalığını gösterdiği kadar, bugünkü temsilcileri gibi toplulukta işgal ettiği yeri de meydana çıkarmaktadır. 

Evvelki gibi uzun kafalı olan çok daha yüksek bu tip avrupa-afrikalı ve hatta akdenizli olarak isimlendirilmştir. Bu uzun kafalı sümerli tiplerden birine yaklaşmaktadır ve bu yakınlık resimdeki heykelle kuvvetlenmektedir.

Bu heykelde  gerçekten sumer modası gereği sakal traşlı üst dudak ve enseye doğru toplanmış olan uzun saçlar görülmektedir. Aynı heykel Alp'li veya armenoid brakisefal bir tip Akkad da olduğu gibi edilmiştir.
Sonuç. Mongol veya Mongoloid lere ait olan bir iskelet ve kilden bir çok figürinler bugüne kadar keşfedilmişolan bu etnik tarihi bilinen ilk örneklerdir.


HİTİTLERİN KİMLİĞİ

Anadolu ve Kuzey Suriye’den Babil’e dek ilerleyen Hititler;  Asya’dan savaş arabalarıyla gelip Mısır’ı ele geçiren Sami soylu Hiksos  kabileleri,   diğer halklar ve bunlar çoktan dağılmışlardı  aslında. Sebep doğal felaketler neticesinde bu insanları yurtlarını terk etmeye itmiştir. MÖ.1650 de Dünya halkları,bu felakete bir kez daha tanık oldu.

ANITTA’NIN LANETİ: Fransız araştırmacı Charles TEXİER’di.  1834 yılında Çorum Boğazköye geldi.  Yazılıkayayı  buldu. 1839 da “Küçük Asya Üzerine” adlı kitabını yayınladı. Arkasından  Arkeolojik araştırma trafiğni başlattı. Archibald  H.Sayce’in 1879 da Anadolu’da   izleri  keşfedilmekte olan yeni ve bilinmedik uygarlığın Eski Ahit’teki  Hititler olduğunu açıklaması, bölgeye olan ilgiyi iyiden iyiye artırdı. Nihayet  20.yüzyılın hemen başında  Alman Arkeolog Hugo Winnckler’in Boğazköy’de gerçekleştirdiği kapsamlı kazı çalışmalarıyla bu gizem,  yavaş yavaş dünyanın gözleri önünde  belirmeye başladı.
Orta ve Doğu Anadolu o tarihte Hatti ülkesi olan  Hattilerin kent devletleriydi.   MÖ 17.y y  a dek Güneydoğuda yer alan Asurlular, Anadolu içlerine dek yayılmak suretiyle  (Asur.Ticaret. Kolonileriyle)  düzenli ticaret yapıyorlardı.
Anıtta , Orta Anadolu’nun  görkemli  kentine hınç duyuyordu. Sonuçta onun yani Anitta’nın ardından gelen Hitit kralları, lanete aldırmayıp Hattuşa’yı iskan edip başkent yaptı. Hatti ülkesine yerleşmeye başlıyan Hind-Avrupa kökenli işgalci bilinmiş oldu.

Hititlerin Kuşşara’ya yaslandığı düşünülen soy ağaçları hakkında kuşku uyandırmak için yeterli. Anitta’nın fethettiği  NEŞA’nın( Kaniş) soyluları, ilk başlangıçta hanedanı ele geçirip ve kendilerini Neşalı olarak tanımlamış görünüyor.  Kopuşun 2.göstergesiy se,  Hattuşa’nın “inadına” yeniden iskan edilip, başkent haline getirilmesi. Bütün bunlar ,Hititler olarak bildiğimiz halkın, büyük olasılıkla M.Ö 1900 dolaylarında  yerleşen ve uzun süre varlığını  bölgedeki genel  barışçı hava içinde sessizce sürdüren Hind-Avrupalı boylardan biri  diyebileceğimiz “Neşalılar” olduğunu gösteriyor.  Kuşşaralıların kenti ele geçirmesiyse ,tarihte  “işgalcilerin “ boyunduruk altına aldıkları halk içinde asimile oldukları ender örneklerden biri gibi görünmekte.

Sonuçta MÖ1650 li yıllarda ,Hititlerin Anadolu’da  baş döndürücü bir hızla yükselişlerine tanık oluyoruz. Bu hitit halkı  1650 den itibaren “ orta Anadolu’nun ardından, güneydoğuya,, Babil ülkesine doğru” yürüyüşe geçecekler. O dönem yolların üstünde, o bu “Hurriler” Ari bir hanedan tarafından yönetiliyordu. Devletin adı Mitanni idi. MÖ.1600 de Hititler iki tekerlekli arabalar sayesinde  Babil’e ulaştığını.  Bu  Babil  kentinin fazla direnmeden işgalcilere teslim olduğunu biliyoruz.

Hitit tarihi uzmanı OLİVER R. GURNEY: şöyle diyor. MÖ. 1600 de şaşırtıcı görüş. 50 yıl gibi kısa zamanda Anadolu’ya göçmen olarak gelip yüzyıllarca barış içinde yaşamış bir halkın, ilkin kendilerinden ileri  Hatti ülkelerini ele geçirip bölgeye egemen olması;  ardından o bölgenin en güçlü devleti olan Babili neredeyse hiç zorlamadan yenilgiye uğratması. Bütün bu işleri 50 yıl içinde yapmasıdır. Babil’in yenilmesi doğal felaketler olabilirmi? Hattiler   Asur.Tic. Kolonileri aracılığıyla Mezopotamya kültürünü özümlemeleri olabilir. SAMİ inancının Anadolu mitleriyle ve Ari panteonlarla karışmış bir versiyonunu buluyoruz. İşgalci Hititler geldikleri ülkeden Hind-Avrupa kaynaklı en azından, yerel kültlerle uyum içinde bir melez dine yöneldikleri sonucunu çıkarak mümkün. Kay: 2012 Marduk’la Randevu. Burak Eldem.

DİP NOT: Hititler; büyük olasılıkla iki farklı halkı anlatıyor.  I. önce KENAN İlinde de yaşıyan halk.  II. Anadolu Hititlerinin Güneydoğu Anadolu ve Suriye’de “Geç Hitit” krallıklarını kurmuş olan torunları. KENAN İlinden M.Ö 19.yy da Kuzey Karadeniz üzerinden Anadolu’ya  gelmiş olabilirler. Anadolu’da Tanrı ve kral heykel rölyeflerinin yüzleri traşlıdır. Hitit halkı, Beylikler döneminde güney-doğu Anadolu ve Suriye bölgesine yerleşmişler. Artık kralları ve Tanrıları sakallıdır. Kısaca  M.Ö 19.yy Anadolu’ya geldiler.  Geç Hitit dönemi M.Ö 1200 de, Güney ve  Suriye bölgesine çekildiler. Sırasıyla Arami ve Asur etkisi altında kaldılar. Ama genleri devam ediyor . Kenan ilinden Anadoluya gelmiş olmaları ihtimalide var. Özellikle; Anadolu’da yüzü traşlı olan halk.  Birde Güney, Güney-doğu ile  Orta-doğu bölgesinde ki halk sakallı. Yani kültürlerini ve yaşama biçimlerini erteleyip yerli otokton halkla, ırk ve etnografik anlamda melezleşiyorlar.

III. Bir görüş  Anadoluya böyle bir kavim gelmedi ve yok. Ama yerli  otokton halk olan HATTİ ler  var. Çivi yazısınıda Asurlu tüccarlardan öğrendiler olamaz mı?. Yerli halk olan Hattiler, büyük ihtimal EGE ye gittikleri doğru olabilir.

HİTİT DİLİ ve YAZISININ DÜNYA DİLLERİİNDE Kİ YERİ ÖNEMİ.

Sözlük kaynağı olarak  Hitit metin korpusu M.Ö ikinci bin yılın yapısına tarihlenen Hitit metin külliyesi Eski Anadolu dilbilim malzemesinin en kapsamlı arşivini oluşturur.

Hititçebelgeler Resmi ve dini arşivlerde  ele geçirilmiştir ve Hititçe, babilce, , Çivi yazısı ve Resim yazısı, Palaca, Hattice ve Hurrice gibi dillerde yazılmışlar.

Meşhur Babil Kulesinde ki dil karışıklığını anımsatırcasına çok dillilik Hititler Devri Anadolu’sunun en belirgin hususiyetlerinden biriydi.

Hitit metinleri neredeyse esnaflar birliği oluşturan katipler tarafından Hitit başkenti Hattuşa’da ve diğer taşra kentlerinde yazılmış.

Çivi yazılı tabletler, HERODOT’un deyimiyle “erkeklernulaşmış oldukları başarılarıunutulup gitmektenkurtarmışlardır. Hitit Tanrılar Sistemin “bin tanrısı” şerefine kutlanan ayrıntılı ve bazen sıkıcı bayram tasfirleri, tıbbı, psikolojik, sosyal ve siyasi meseleleri çözmeyi amaçlayan ayinler, hiç sonu gelmeyen ricaları vekanuni metinler arazi bağış belgeleri ve kadastro kayıtları çağdaş sözlerin eski öncüler kabul edilebilecekSumerce,Akadça,Hurrice, Hattice ve Hititçe sözcüklerin karşılıklı anlamları verilen sözcük listeleri v.s diye devam ediyor.

Soyut ve somut Düşünce ve Fikirleri ifade etmede Hititçenin Edebi Gücü.

HİTİTLER KENDİ DİLLERİNE NE DİYORLARDI?

Bugün kullandığımız “Hititçe” ismi, Tevrat’ta belki de Hititlerle hiç alakası olmayan bit muhteva geçer ve oradan ayarlanarak yanlışlıkla Hititler için uydurulmuşdur; bu isim aslında Hind Avrupa kökenli olmuyan bir halk, Hattilerin dilidir. Hititler kendilerine ve dillerine neşili, neşumnili veya kaneşumnili, yani Kaneşçe ve Neşaca derlerdi.

Hititçe bugün konuşulan dillerden 4 bin sene daha eski ve şimdiki dillerin o zaman k durumunu yansıtmaktadır. Hititçe, İngilizce, Almanca,Farnsızca ve İspanyolca gibi modern diller ve eski dillerden Sankritçe, eski Farsça,/Avestce,Toharca, Grekçe ve Latince gibi dillerin dahil olduğu tüm Hind-Avrupa dil ailesi grubu içerisinde ilk kez yazıya geçirilmiş en eski dildir. Tarihi dil bilimciler açısından önemli hazinedir. Semantik Alanlar: örneğin tüm ekmek isimlerini toplu olarak bulmak için NINDA altına, tüm bayram adları için EZEN altına bakılabilir.

DİP NOT: Hititler  M.Ö 12.yyda Ege göçmenleri tarafından yıkıldılar.  Ardından M.Ö 11.yy da Güney ve Güney-doğu Anadolu ve Suriye’ye göç ettiler. Asurlularla kaynaştılar. Hatta Asurlu Tanrılar gibi sakal bıraktılar. Ama yine kısa elbiseleri kısa etekliydi. Örnek İVRİZ kaya  anıtı rölyefi.  Hattuşa’daki 12 Tanrı Kaya anıtı kabartmaları “kısa etek elbiseli, yüzleri traşlıdır. Geç Hitit Tanrıları” sakallı ve uzun saçlı, kısa etek elbiselidir. Kralların bazıları uzun etekli bazıları ise kısa eteklidir.

Kadın kraliçeler her zamanki gibi “elbiseleri uzundur. O çağlarda kadın özgür değil. Ama doğrusu uzun elbiseli olmalarıdır.

ARKAYIK SUMER MEDENİYETİ(Keşif, Teknoloji, Şehir ve Antropos  Açıdan)

Babil  Tufanında , Tevrat’ın Nuh’u  rolünü oynayan Utnapiştim’in şehri idi.
Herodot ve Marcopolo taraftarlarınca yazılmış olan Asyalı göçebe mezarları ile UR mezarları arasında benzerlikte israrları. Bu teorileri ancak ne ispat ve ne de red edilmeleri mümkün olmayan faraziyeler ve basit tahminler mesabesindedir.

NİL vadisinde ki çıkan mezarın eşyası aşikar surette Sumerlidir. Ama Nil vadisinin çok ferdileşmiş mahsullerinden özellikle ayrılmaktadır. Yine özellikle de tiplerin Mısırda mevcut olmadığı doğrudur. Sumerler arkayık devirden evvel, Sumer’de  yaşıyorlardı. Antropoloji gerçekten Kiş’te ki  iskeletlerin  tetkiki ile etnik tiplerin ayrılığını göstermektedir. Çok daha eski mezarlarda daha ziyade aşikar olan ve daha Sumer’de bulunmamış olan brakısefal bir azınlık ve uzunkafalı iki variyette. Bu uzunkafalılar variyetesinden biri Batılı ilgiler göstermekte ve Akdenizli tipin içine girebilmektedir.

Bu devrin son yüzyılların heykelcikleri en aşağı iki tip gösteriyor. Yuvarlak kafalı ve mütabariz( ender rastlanan) kanbur burunlu “armenoite” tipi ve uzun dar kafalı, aslında uzun kafalı ve dar alınlı demek.  Ve oldukça geniş burunlu “Akdeniz tipi” fakat hangi tipin ilk önce meydane çıktığını tayin etmek mümkün değildir. Çünkü iskeletler veya önceki portreler nadirdirler. Ne elbisenin nede baş tuvaletinin bizim için hiçbir faydası yoktur.

Sumerler daima fitilli yünden bir fistan giyinmiş olarak tasvir edilmişlerdir.
Sumer dili her tarafta konuşuluyordu. Sumer medeniyetindeki yeni keşiflerin Hindistan’da medeniyetin gelişmesi bakımından denkliği yoktur.

Babil’de kerpiç yapılar mevcut. 
Hindistan ve Babil medeniyetleri sanki müşterek bir kütükten ayrılmış gibi, birbirlerine yaklaşmağa meyil ettikleri görülüyor.

Sumerlerin icat ettikleri madeni hermatik ve mezar buluntuların aynısının  Truva, Rusya  ve Orta Avrupa’ya ulaştığı görülmektedir. Aynı zamanda  Babilonya tüccarlarının yabancı diyarlara yerleşmeleri. Örnek bugün İngiliz tüccarların İstanbul’a yerleştikleri gibi.
Mesela: Sumerli demirciler, madeni; maden cevherlerinden elde etmeğe muvaffak oldular fakat keşiflerini sömürmeyi bilmediler.

Sumer’in Tunç İşçisi, Zagros vadilerine, Kafkasya’ya, Suriye’ye, Anadolu’ya ve Ege Denizine kadar yayılmış olan karekteristik bir seri tipler yaratmıştır ki onların bu dağılışı Babil medeniyetini tayin eder.                       UR mezarlarında ki en önemlileri yassı balta veya ucu sivri bıçak , dar Lamalı savaş baltası , enine sumer baltası ve tek Lamalı (namlulu) sumer baltaları.  Ayrıca dikdörtgen bir ustura.

Zengin Sumerler sofra takımı olarak altın, gümüş veya bakırdan, mermerden hatta Lapis lazuli, obsidiyen veya deve kuşu yumurtası kabuğundan vazolar  kullanmışlardı.

Sonunda Akadlı Sargon zorla hükümdarlığı ele geçirecek ve devlet hemen hemen doğunun bütün monarşilerine has olan, vergi toplayan bir makine şeklini alacaktır. Bundan sonraki iki bin yılda, 1.sınıf bir tek buluş veya keşfi, ayırd etmek güçtür. En parlakları alfabe ile demirin dökülmesidir.

Tunçtan küçük bir heykelciğin kalın dudakları ve kaba burnu bu  topluluğun Güney Hindistan’da yaşamaya devam eden yerli kabilelerle akarabalığını gösterdiği kadar, bugünkü temsilcileri gibi, topluluğun işgal eylediği yeride meydana çıkarmaktadır.

Evvelkisi gibi uzun kafalı (dolikosefal) olan çok daha yüksek bir tip Avrupa-Afrikalı ve hatta Akdenizli olarak adlandırılmıştır. Bu uzun kafalı Sumerli  tiplerden birine yaklaşmaktadır. Ve yakınlık örneği resmi aşağıdaki heykelle kuvvetlenmektedir. (Resim 1-2). Bu heykelde gerçekten Sumer modası gereğince sakal, traşlı üst dudak ve enseye doğru toplanmış olan uzun saçlar görülmektedir.

Bir önemli keşif daha ALP’li veya armanoid brakisefal bir tip Akad’da Kiş’te olduğu gibi temsil edilmiştir.
Sonuçta hiç şüphesiz Mongol veya Mongoloidlere ait bir iskelet ve kilden bir çok figürünler bugüne kadar keşfediliş olan bu etnik tipin tarihi bilinen ilk örnekleridir. Bu karışık halkı sığındıran büyük şehirler genellikle fırında pişirilmiş tuğladan yapılmışlardır.İndus medeniyetinin kucakladığı saha belki de eski Mısır imparatorluğunun iki misli, Sumer Akadın dört mislidir.  
             
Farklı defin (ölü gömme) törenlerinin belki de bu karışık halkın muhtelif sınıfları tarafından aynı zamanda kullanıldığı anlaşılıyor. Küllerin büyük küpler içinde gömülmesi ile müterafik olan yaka  Mohenjo-daro’da olduğu kadar Harappa’da da  ispat edilmişe benziyor. Mohenjo-daro bölgeside açılan mezarlarda çıkan iskeletlerin kafaları genelde brakı sefaldır.

İndus üzerinde Mohenjo-daro yani İndus vadisindeki harabe şehir kalıntıları MÖ.3000 yıla aittir.Mohenjo-daro ve Ravi üzerinde Harappa aralarındaki mesafe 700 km..  
                                                                                                                                                                                                                                                                                                                     
(“DİP NOT: Hindistan halkını sessiz oluşları Sumer halkını hatırlattı.”)
Arkaik: arkeolojik olmayan biçimde daha genel olarak kullanılmayan, eski bir şeyi tanımlarken kullanılır.