21 Şubat 2010 Pazar

19.YY IN SONLARINDA OSMANLI TOPRAKLARI ANADOLU’DA İNGİLİZ SUBAYININ SEYAHAT İSİMLİ ESERİNDEN ALINTILAR.

(Frederich Bey biraz diplomasi yapmış))
Sivas’ta Ermeni manastırına giden yüzbaşı İngiliz Frederıch Burnaby, Manastırın gotik stilde yapılmış. Beşyüz yıllık kuleleriyle beraber anıt eser tepenin yamacındadır. Manastıra sığır, koyun ve başka hayvanlar temin eden çiftlikler var. Birde papaz piskopos var. Özelliklede papazlar evlenmezler.
Ayrıca manastıra bağlı şapel (yani islamdaki mescidin adı) denen küçük mabetleri görmeye gittiğini yazmış. Şapelin apsisi yani mihrabı altınla ve diğer süs eşyalarıyla bezeliydi. Yaklaşık 1500 yıl önce putperestler tarafından paramparça edilmiş.( ms.500 yılları Roma nın ikiye ayrılmasından sonra Putperest Rumlar, Tek Allah’a inanan Hrıstıyanların mabetlerini yıktıklarıyıllar.)
Sivas’tan sonra Dudusa’ya geldik. Evler kerpiç tuğla ve mermerdendi. Tembellerin evleri ise kurutulmuş kildendi. Varlıklı köylülerin bazılarının evlerinde cam pencereler bile vardı.Başka evlerde cam yerine kağıt veya saydam kaymaktaşı vardı. Dudusa Sivas’ın 5 saatlik doğusunda Ermeni köyüdür. Diriğe ulaştık 3400 ev var. 3000 ev Türk evi, kalanı Ermeni evi.
İngiltere’de evlerin yapı malzemesi pişmiş tuğlayla yapılmış. Osmanlı Divriğinde yapı malzemesi kerpiçle yapılıdır. Birde Divrik’te maden var. 1870 yılı öncesi Türklerde taş evler yapmışlar. Ama 1870 den az sonra kerpiçden ev yapmışlar.
Türk, Kürtlerin nişancı olduğunu söyledi. Hrıstıyanların çoğu tefecidir.Borç para isteyen bir Müslüman, Ermeni hemşerisine çok yüksek faiz ödemek zorundaydı.
Divrik’ten sonra Arapkir’e doğru yola çıktık. Yanut köyüne ulaştık. Köy birkaç kulube ve köyde 25 insan yaşıyor. Arapkir’de 3000 ev var. İlçenin uzunluğu 9 km.dir. Evlerin çoğunun yapısında taştan inşa olmuş. Aarapgir halkının yarısı Ermeni, Arapgir’de Müslüman okulu var. Okulda öğrenciler bağdaş kurmuşlar. Kur’an’dan ayetleri heceliyorlardı. Birde ayrıca Ermeni okulu vardı.
Rumların yalancı olduğunu söylüyor. Ermeniler bazen paşalığa veya kaymakamlığa terfi ettikleri görülmüş.Çünkü Müslüman veya Hırıstıyan hepimiz padişahın tebasıyız.
Malatya nüfusu 12 bin. Arapgir’e bağlı Hartabird(Harput) isimli bir Eemeni kentiydi. Ermeni köyü Sefe’ye geldik. Orada Ermeni bir ev sahibi Arapgir kaymakamını övdü. Kürtlerede fena halde kızıyordu..Çünkü Kürtler soyguncu idi.
Aşot köyüne geldik halkı Müslüman olup 51 evden oluşuyordu. Hlkı diğer Türk köylerine göre zengindi.
Fırat nehrine vardık. Nehirde balık tutuyorlar bir balık 100 okka geliyormuş. Tuzlayıp kışın yiyorlarmış.
Eğin’e geldik.Nüfusu 10 bindi. Bu kentte damların üzerinden yürüyerek bir Ermeni tüccarın evine gelip misafir olduk.(MÖ.7000 yıllarında Neolitik çağda Çumra Çatalhöyükteki evlerde bitişi nizam evden, eve dam üzerinden yürüyerek gidiler.Yani mimari plan bu şekilde.MS.19.yy da Anadolu’da aynı planlı evler bulunduğu görülmüştür.) Ermeni kilisesine gittik, kilisenin iç tabanı cami gibi İran halılarıyla kaplıydı. Kilisede kadınlar,kilise balkonundaydılar.
Eğin’de Rum asıllı bir doktor yaşıyordu. Rum doktor Türk cerrahların çok cahil olduklarını söylüyor. Otopsi yasak. Adamı zehirleyerek öldürüyor. Katil cezasız kalıyor. O yıllarda İngiliz Demir yolları şirketi Diyarbakır’dan İstanbul’a demiryolu rayı döşetmek için,Padişah Abdulaziz İngilizlerden para aldı. Bu parayı saraya harcadı.
Kaymakam az maaşla çalıştığını söyledi. Onun içinde rüşvetin önüne geçilemiyor dedi.
Erzurum’a ulaştık. Dersim’de Kürtler milletin malını soyuyorlar. Bir Kürt reisinin 30 bin koyunu ile 10 bin askeri var.
Kemah’a geldik. Evlerin çoğu kurutulmuş çamurla inşa edilmiş. Çevrede zincirli (çıngıraklı) kovalı çok kuyu gördüm. Kemah’ın 4 bin nüfusu ve 800 konutu var. Erzincan’daki Ermeni kadınları güzeldi. Elleri ve yüzleri açıktı. Erzincan’ın kurulduğu alan düm düz yani ovaydı. Kurşun madenleri Kürtler tarafından işletiliyordu.
Müslümanların üst sınıfları içkiye düşkündü. Şarap ve kadın yüzünden ömürlerini kısaltıyorlar. Erzurum’un dışında çizme imalathanesi var. 450 işçi çalışıyor. Dikiş makinalarında Türk ve Ermeni ustalar çalışıyordu.
Bu arada Erzurum’a giden redif asker olan 300 Kürde yetiştik.Çoğu paçavralar içindeydi. Bir çoğunun ayağında pabuç yoktu ve ayrıca daha önemlisi çarıkta yoktu.Karın içinde yalınayak yürüyorlardı.Bazılarının ayakları donmuştu.
Erzincan’la, Erzurum arasında 9 saat yürüyüşten sonra Delan adında bir küçük Kürt köyünde durduk. Burası topu topu kerpiçten yapılı 12 kulübe vardı. 300 Kürt nüfusu vardı. Fırat’tan geçtikten sonra Mohallata adlı köye geldik. Burada yaklaşık 100 ev ve bir zaptiye bölüğünün barınabileceği şekilde bir kışlası vardı. Sonuçta Erzurum’a geldik.Erzurum bir ovanın ucunda yer alıyordu. Çevresinde birkaç bağımsız kale inşa edilmişti.Kentin etrafı gevşek toprak olan otlu malzemeli setle çevrilmişti. Erzurum valisi İsmail paşayla tanıştık. Valinin ırkı Kürttü. Rus çarı iki ay önce Erzurum’un Ermeni piskoposuna bir nişan yollamış.Onun için Erzurum’daki Ermenilerden endişeliydi.
İsmail paşa savaş durumunda Erzurum çevresindeki Kürtleri kontrol altına alamamaktan korkuyordu. Çünkü Rus ajanları dağlı halkı kışkırtıyordu. Ayrıca Ruslar aşiret reislerine para yağdırıyordu.
İran’la Erzurum arasındaki krvanlardan, İran’a giden kervancı malından %2,5, ithal mallardan ise %8 vergi alımaktadır.
Van’a gitmek için yola çıktık Hoy ve Beyazıt yolu üzerinden devam edip Hertef adlı bir Ermeni köyüne ulaşıp orada konakladık. Doksan hanelik köyde bir eve misafir olduk. Ev sahibinin karısı ve oğlu yakıt olarak tezek imal ediyorlardı.(Tezek:büyük baş çift tırnaklı hayvanın dışkısından yapılır.)
Evin penceresi damın üzerindeydi. (Konya Çatalhöyük evlerinin giriş kapısı damdandır.MÖ.7000 yıl) Kış olduğu için evin damdaki deliği yani penceresi kapalıydı. Ermeninin evi iki odalı ydı. Evin bir odasında hayvanları,diğer odasındada kendileri barınıyorlardı. Bu köyde birde Kürt postasıyla karşılaştık. Sonuç itibariyle kışlık yakıt tezektir. Buradan ayrıldıktan sonra Yusufeli adında bir köye geldik. Bu köyde bir eve misafir olduk , evdeki kadınlar toprak çömlek yapıyorlardı.Yerden bir miktar kil alıp saatlerce yuğuruyorlar.En sonunda ona biçim verip evdeki ocakta bir havuza doldurup, tezekle yakıp pişiriyorlar.Pişirdikten sonra boyuyorlar ve içine tahıl, un veya başka malzeme koyup muhafaza ediyorlar.
Beyazıt yol üzerinde güzel bir kız gördük. Kız uşağımın yemek bulaşık kaplarını suyla yıkadığını görünce; güzel kız: uşağa dediki “demek siz suyla kaplarınızı yıkarsınız”. Türk tüccarlar seyahat esnasında böyle güzel kız gördünmü? Onu ailesinden satın alıp İstanbul’a götürerek hamama sokarlar ve onu iyice beslerler.Zengin bir tüccarın haremine Sokarlar.Yüklüde para alırlar.
Kara batarak zahmetlice yürüdükten sonra 30 haneli Ermeni köyü olan Zedhane’ye girdik. Toprakkalede oturan Ermeni köylü, evlenmek üzereydi. Nikah töreninden sonra davul çalmak, çalgı tutumak ve havaya silahla ateş etmek adettir.
Buzağıya binen ve başka buzağıları önleri sıra süren ve tahıl çuvalı yüklü Ermeni gençleri gördüm.
Ermeni erkek ve kadınların, ineklere ve öküzlere binmiş vaziyette pazara gittiklerini gördüm.Özellikle mandalar kuvvetli olduğu için rağbet görüyor. Zengin hırıstıyanlar 30 manda sahibi. İki manda bir kız için başlık parasıdır. Bazı yörelerde daha yoksul Ermeniler, damatlardan para alması adettendir. 15 eylulda İstanbul’dan yola çıkıp İzmit’e gittik. Orada Rum’un evine misafir olduk. Ertesi gün Ermeni olan telgraf müdürü geldi. Türklerin yönetimini şikayet etti.
Kentin çevresini kuşatan tepelerin üstündeki evler yarım ay biçiminde dizilmişti. Bu evlerin inşaatında hiç plana projeye uyulmamış.Bir çoğu İsviçredeki şelalelere benziyor. Tahta duvarları çok sayıdaydı. O günlerde çamaşır günüymüş hırıstıyan ve Müslümanların iç çamaşırları, gömlekleri pencere pervazlarından sarkıyordu. İyi inşa olmuş taş binalarda vardı.
Öğleden sonra Ermeni piskoposunu ziyarete gittim.Yaşlı Ermeni diyorki; Türklerin adaletini beğendim.
Sapanca’ya geldik halk kağnıya öküz koşuyordu.Kazanın yakınında kerpiç malzemeden inşa edilmiş 200 haneli bir köye girdik.Daha sonra Geyve köyüne geldik.Belediye başkanı bizi karşıladı. köy ,tarla,bağ,bahçe ve dut ağaçlarıyla kaplı yerdi. Ertesi günü Nallıhan köyüne geldik.Nallıhan 400 evli köy. Çok geçmeden Ermenilerden,Türklerden ve Çerkezlerden ziyaretçiler göründü. Halk demiryolu yapılmasını istiyorlar.
İstanos, Ankara yolunun biraz berisinde yer almaktaydı. Bu köyün yarısı Ermeni yarısı Türk, Türklere aid 400 ev var.
Ankara, mazgallı duvarlarla çevrili, azametli minareleriyle bayırın üstündeydi. Ankara’da Hacı Tevfik Beyin 5 karısı olduğunu öğrendik.
Türk yasasına göre: bir adamın bir kızı varsa, adam ölürse; mal kızıyla ölen adamın erkek kardeşiyle aralarında paylaşılır.” Bolca miktarda ev sahibi rakı içiyor. yıl1872. Dr.Gaspari anlatıyor: Ankara’da kadınlar kocalarını aldatırlarsa her şeyi gizli tutmaya özen gösterirler. Yozgat’ta durum farklı. Ertesi gün Ermenileri evlerinde ziyaret ettim. Evlerin altı halı döşeli, duvar diplerinde sedirler. Duvarlar çıplak ve beyaz badanalıdır. Hırıstıyan kadınlar sokağa çıkarken örtünmüş olarak çıkıyordu. Bir Ermeni çoğu kez evlenmeden önce karısını göremezdi..
Ankara’da Ermeniler evlerine Müslüman Türkleri yemeğe davet ederlerdi.Aynı şekilde Türklerde Ermenileri yemeğe davet ederlerdi
Delice ırmağı yakınında Sekili köyüne ulaştık.Köy 20 kerpiç kulubeden ibaretti Türkmen kızları başlıklıydı. (tahminen alevi türkmeniydiler) evler tepe yamacına oyulmuş birer delikten ibaretti.(Bu evi tepeye oyma geleneği İsa(as) döneminden kalma Rum geleneğidir.Anadoluda Kayalara oyulmuş mezarlar Akdenizin kayalık dağlık bölgede çoktur.)
Türkmenler,Türkçeyi, Türklerden farklı aksan ve ağızla konuşuyorlardı. 150 km lik bir alanda Türkçeden başka Ermenice,acemce,Rumca,Çerkezce,Kürtçe,tatarca,gürcüce ve arapça duyabilirsiniz. Türkmen kızları uzun beyaz gömlek, parlak kırmızı pantolon, bellerinde gri kuşaklılar. Kızlar tembel tembel oturuyorlardı. Kuyudan su çekiyorlardı. Bir eve girdik pireler odada zıplıyordu.
Sonra Yozgat merkeze vardık. Bizi bir Ermeni karşıladı. Aralarında kalabalık halk coşkulu şekilde karşıladılar. Ermeni Türk karışıktılar. Fakir çoktu üstü başı yırtıktı.Sonuçta döşeli bir eve misafir olduk.Yozgat’ta Ermeni okulu vardı. Türklerle Ermenilerin arası çok iyi idi. Telgraf idaresinin başında Ermeni vardı.Yozgat’ta Türk Çingene kızlarının danslarını seyrettik. Kadınları hoppala olabilir. Asi Yozgat kasabasına vardık. Evlerin çoğu dikdörtgen,kazığın üçü bir uzun köşesine, diğer üç kazıkta diğer uzun kenara 90 cm. derinliğinde çakılır. Bu dikey kazıkların tepesine çatı kirişleri bağlanır. Kille sıvanmış ağaç dalları örtmeye döşenir ve kille sıvanır. Sığır derisi şeritleri menteşe yerini tutan bir tahta parmaklıkla odayı ikiye bölmüşler. Bir tarafta ev sahibinin koyunu, öküzü, devesi ve inekleri kalıyor, diğer tarafta kendisi ve ailesi barınıyor.
Bazı Ermeniler kızları için drahoma verdikleri olur. Yola devam ediyoruz. Karakilise göründü, köyün evleri tamamen asker doluydu, yer yok biz bir Ermeni köyü olan Kayısı köye doğru devam ettik,derken atların üzerinde erkekler gibi bacaklarını açarak oturan bazı İran’lı kadınlar gördük.Bazıları bebeklerini boyunlarına asmışlar bezlerin içinde taşıyorlardı. Neticede Acem köyüne geldik. Evlerin içi temiz, ev örgüsü halı kaplıydı.
Bu Acemlerin memleketini Ruslar basınca Türkiye sınırına geçmişler. Padişah onlara toprak vermiş. Diyarbekir, Musul , Dicle ve Bağdat’a kadar Kürt aşiretleri var. Padişaha bağlılar.
Bu bölgede Mahmut Paşa denen aşıret reisi kürt vardı Ermeni mimara konak yaptırmak istedi. İşte bu Mahmut paşanın oğlu Kürt Toprakkaleye kaymakam oldu. O da Çerkes asıllı kaymakamla kavga etti. Türk subayı diyorki: İshak paşanın oğlu Mahmut paşa hayattayken çok zampara idi. Şimdi burada ölü olarak yatıyor. Mezarında kimseye zararı yok yazıyor.Ağrı dağına arkamızı döndük sonra bir Yezidi köyüne vardık.Evler tepenin yamacına bina edilmiş. Tezekten yapılmış koni biçimli kulübeli idi. vardı.Yezidiler hırsızdı. Rahiplerinin çoğu bekardı. Şeytana Allah’ın baş veziri diyorlar. Yezid rahibi herhangi köye gitse, o köyün ilk işi karılarını ve kızlarını sunmaktır.(not:İngiliz Burnaby bence fazla diplomasi yapmış)Eser:Küçük Asya Seyahatnamesi,1876 Yüzbaşi Frederich Burnaby.

ALMAN DİPLOMATIN 1898 DE KONYA SEYAHATI

1898 yılında Konya’ya geliyor. Şehirde 50 bin nüfus yaşamaktadır. Bunun Ermeni,Rum ve Yahudi geriye kalan 45 bini müslümandı. Türk şehri olan Konya’da kadınlar öetülü olup bazıları baş örtüleriyle gözlerinin tekini dahi kapatmış. Dervişler yeşil-beyaz sarıklılardı. Aynı zamanda hacı-hoca olduklarını söylüyorlar. Konya tam bir dervişler şehri.

Konya evleri kerpiçten yapılı, önleri kafesli olup çatıları eğimli değil.( O halde düz damlı) Valilik binası görkemli olmayıp kışlavari taş bina.Çelebinin evi dar sokak arasında kalan bir avludan geçirilerek binaya giriliyor. Açık avlu kapısından içeriye girildiğinde sanıyorum zemin katın tamamını kaplıyan büyük salon vardı.Kayn: Şehabettin Uzluk.

Sokakların aydınlanma çalışması başlamıştı. Sultanlar Mevlevi tarikatı dergahı için çok büyük arazi vermişler. Çelebiler tek eşli, eğer çelebinin erkek çocuğu olmazsa ikinci hanımı alabiliyor.Mevlevi tekkesinde dervişler sema yaptıklarını gördüm.

Çelebi 35 yaşında ortadan çok uzun boylu, adaleli ve biraz tombul yüzlü, zeki, yüzü kızıl sakallı.

Selçuklular Zamanında Konya Mimarisi:

Selçuklular zamanında sivil ev yapıların çoğu iki veya ikiden fazla katlı evlerden müteşekkildi.

Yapı malzemesi; temel taştan, duvarlar kerpiçten veya harman tuğlasından idi. Ev damlarının çoğu kubbeli idi.

Konya Surları ve sur çevresi 12300 metre Sencer zamanında surlar genişletilmiş.Surda kullandıkları malzeme kerpiç ve tuğladır.

Surun içinde mektep, hastane, çarşı gibi yapılaşmalar vardı. Pzar yeri surun dışında idi. Çarşı, Pazar ve hastaneler poyraza diğer yönlerinde mektepler vardı.

Mezarlar gündoğuya bakar, ikinci surda uzakta. Şimdiki Üçler mezarlığının bulunduğu yerde sokaklar oldukça geniş.

İbn Batuta’ya göre yer katından başka tek katlı evler vardı.

Selçuklular, kerpiçleri beyaz kumla karışık topraktan yapıyorlar. Ak çamurun içinde rengini açıyorlardı. Evlerin dış duvarlarında sıva kullanmamışlardı. Şehrin ilk genişlemesi gün doğdu yönünde oluyor. Konya bir baştan bir başa 60km. idi.

DOLİKOSEFAL İNSANLARDA GÖRÜLEN ENDER ÖZELLİKLERDEN AYRINTILAR:

İstikrarlı ve soğukkanlıdırlar. Daima düşünen tipler bu kategoridedir. Uzun vadeli proje yaparlar. Devleti uzun vadeli idare etme özelliği taşırlar. Sessiz, savaşçı ve yerine göre barışçıdırlar. Ülkesini adam gibi savunurlar. Macera perest olmayıp, bilim adamı olarak uzun vadeli düşünürler.Yeniliklere sonuna kadar açıktırlar. Onun içinde iyi felsefeciler çıkmıştır. Reklam peşinde koşmaz.İllada ben yapıyım demezler.Hukukun üstünlüğüne inanırlar. Bu sessiz insanlardan çok resul ve uyarıcılar çıkmıştır.Burunları kısa,küçük düz ve kalkık olması, soğukkanlı oluşlarının en önemli unsurlarındandır.Başka görelebilen özelliklerden biriside uzun kol,bacak ve uzun ayaklara sahip oluşlarıdır.

8 Şubat 2010 Pazartesi

BRUTUS SİKKELERİ

Roma tarihinin ünlü figürlerinden olan BRUTUS'u hepimiz SEZAR'ın suikastçılarından birisi olarak biliriz.(sendemi,Brutus?) soru cümlesi ile hafızalarımıza kazınmıştır. Brutus biliçaltımızda kalleşlikle eşdeğer tuttuğumuz bir addır. İsa'ya ihanet eden Yehuda gibi.


Resim 1
Gümüş Denarius: Önyüz: Apollon'un defne çelenkli başı sağa. Arkayüz: ganimet olarak ele geçen zırh, miğfer ve iki adet kalkandan oluşan zafer anıtı ve iki yanında oturan esir Lykialılar,ortada Res.1


Resim 2
Gümüş Denarıus önyüz: Libertas(hürriyet) başı. Arkayüz: sadak, kithara ve üzerine süs ipi bağlı defne dalı

Resim 3
Önyüz:Brutus'un başı sağa dönük. Arkayüz. iki hançer arasında şapka ve EID MAR yazıtı. 15 mart Sezar'ın öldüğü günün tarihi.

Resim 4
Önyüz: Brutus'un düşmanı Sezar(caesar) ve Antonius. Arkayüz: Antonıus'un başı sağa dönük.

Resim 5
Brutus sikkesi: altın sikkenin Önyüzü: defne çelenk içinde Brutus'un büstü. Arkayüz: iki gemi üzerinde ele geçen silahlar.

Resim 6
Gümüş Denarıus. Önyüz: Labienus başı, sağa dönük.Arka yüz: eyerinde sadak ve yay asılı parthıa atı.
Gümüş Denaris sikkesi: Önyüz: Apollon başı sağa dönük. Arkayüz. Victorya(zafer) savaşta ele geçen miğfer,kalkan,kılıç ve zafer çelengi.




Geç Bizans'ta ölü gömme şekli
Dikdörtgen şeklinde mezar odasındaki ceset sırtüstü yatırılmış ve kolları göğsü üstünde bağlı, ayakları da çapraz şekilde defnedilmiş. Mezar odasında herhangi bir ziynet eşyası vb. şeylerin bulunmaması tek tanrı inancını gösteriyor.