22 Haziran 2012 Cuma

İNSAN OLMAK


1650 -1900 yıllar arası “köle ticareti” sonucu Afrika kıtasından Amerikaya yaklaşık 10 milyon insan getirildiği tahmin edilmektedir.
Amerikalı Modern Müslüman Kadınların Portresi isimli eserin en etkileyici kısmı  bir zamanlar Hırıstiyan olan Hatice Beruni adlı kadının, islamiyetle tanışmasını konu eden  kısa bir öykü:
Küçük Hatice’nin ninesi bana ninni söylerdi. O ninni şöyle idi. “Bana o eski dinimi verin, O eski dinimi verin... O eski dinim bana yeter…” Küçük Hatice, ninesine neden hep aynı ninniyi söylediğini sorduğunda  ninesi ona şöyle der. “Evladım, dualarımızı işiten bir tanrı olduğunu çok iyi biliyorum; ama bazan merak ediyorum.
Günümüzdeki araştırmalara göre, Amerika’ya köle olarak getirilmiş Afrikalıların yüzde on ile yirmisinin Müslüman olduğunu göstermektedir. Köle olmaya zorlanmış Müslümanları diğer Afrikalılardan farklı kılan özellikleri şöyle “Avret yerlerini örtmekte çok büyük ihtimam gösteren, Arapça okuyup yazabilen, islama ve Afrikaya karşı çok saygılı ve tek  Allah’a inanan insanlar.” Aslında Afrika’ya getirilmiş Müslümanların kölelerinin asıl vatanları Afrika değil Arap yarım adasına dayandığını iddia etmeye kadar gitmiştir.
Medine Vesikası Peygamberimiz hicretin ilk yıllarında nüfus sayımı yaptırır. Nüfus sayımı sonuçları Medine’de 1500 müslüman, 4000 Arap müşrik ve 4000- 4500  arası Yahudi unsur bulunmaktadır.
İhlasın Kırılma Noktaları: Üstad Bediüzzaman’ın insi ve cinni şeytanların önemli desiselerinden biri olarak ele aldığı ve korku ile kastettiği husus, değişik dehdit, vehim ve endişeler sebebiyle Kur’an hizmetlerinden geri durmaktır. İşte bu korkuda ihlası kıran sebeplerden biridir. Bediüzzaman’ın korku ve endişelerin reçeteside “Hasbünallah ve nimel-vekil/ Allah bize yeter; O ne güzel vekildir.duasıdır.
Üstad diyorki “Bu dünya darü’l-hizmettir, ücret alma yeri değildir. Dine hizmetin karşılığında, dünyevi beklentilere bağlanmak ihlasın kırılmaması ve kaybolmaması önemli düsturdur.Üstad Bediüzzaman derki;
Hastalık damarı insanda en zayıf damarlardan biri ve yapılacak hizmetlerin önünde dehşetli bir engeldir.
Hastalığa önem verdikçe hissi nefis galebe çalar. “zarurettir , mecburiyet var. der, ruh ve kalbi susturur, doktoru müstebit bir hekim gibi yapar, tavsiyelerine ve  verdiği ilaçlara itaate mecbur ediyor. Bu ise fedakarane, ihlasla hizmete zarar verir. Üstadın ifadeleri yanlış anlaşılmamalı, elbette Allah’tan sıhhat ve afiyet istenilecek, burada dikkat edilecek husus gerektiğinde doktora müracaat edilecek der.