Hindavrupalı kavimlerin anavatanını aramak ve bulmak
çabaları,150 seneden beri bilim adamları ve ideologların beynini kemiren bilim
hastalığı haline dönüşmüştür. Aslında Hindavrupalı kavimler anavatanları denen
o hayali ülkelerde hiçbir arkeolojik iz bırakmayacak kadar ilkeldiler. Hindavrupa
dillerinin en doğusundaki Sankritçe ile en batısındaki Roman dilleri arasındaki
ortak özellikler nasıl açıklanabilirdi? Mezopotamya-Irak arkeolojisinin artık
neredeyse yok olması, bu körfez savaşından sonradır.
1870 ‘li yıllardan beri Hitit hiyeroglif yazısının
çözülmesiyle uğraşan Sayce ‘in sessiz sedasız daha 1927 yılında Anadolu’yu
Hindavrupalıların anavatanı olarak teklif etmesi de böyle çabanın ,yani
anavatanı Almanların elinden alma çabasının ürünüdür. Alman ırkçılığı bu Anadolu
sevdasını II.Dünya savaşında ortadan kalkmış. Anadolu’ya sahip çabalarının
önünde, Avrupa ortak pazarının temellerini oluşturmak istiyorlardı. Onlara göre
Çatalhöyük kültürünü yaratanlar bile Hindavrupalı idi. Türkiye’nin ortak pazara
girmesiyle tüm bölge ortak bir Avrupa temeli üzerine oturtulacaktı.
Kültür sömürüsü ve ırk üstünlüğü açılarından bir baş belası olan, ama gene de
herkesin büyük hırsla ele geçirmek istediği Hindavrupa’dan, oldukça uzak
Anadolu bozkırlarının içine atılmış olacaktı.
Sivas Bölgesi en geç Orta Hitit çağında ( M.Ö. 15 .y.y) Hitit siyasi hakimiyeti altında yer üstü buluntularının ve SOS
kazılarının gösterdiği gibi Hitit hakimiyeti Erzincan ve hele hele Erzurum’a
kadar hiç girememiştir, bu da tarihi şartlara uygundur.
Hitit metinlerinin Doğu Anadolu hakkında verdikleri bilgiler
maalesef parmakla gösterilecek kadar azdır; bölge Mezopotamya yazılı
kaynakların aydınlatılamayacağı kadar uzak yerlerdedir. Hititlerin, bölgenin
coğrafi yapısı ve iklimiyle ilgili hiçbir şey bilmemeleri gayet tabiidir.
Örneğin, kral II.Murşili Güney doğu Anadolu’da bulunduğu sıralarda, sonbaharın
gelmiş ve kışın da yaklaşmış olmasına rağmen, Doğu Anadolu’ya Azzi-Hayaşa’ya karşı bir sefer düzenlemeyi
planlıyordu. Fakat Doğu Anadolu’nun soğuk iklimini, karlı ve dondurucu kış
aylarını yakından tanıyan generalleri kral Murşiliyi ikaz ettiler, yoksa 1918 de Enver Paşa’nın yaptığı hatayı, tam
3000 sene önce oda yapmış olacak ve dönüşü olmayan bir sefere çıkmış olacaktı.
Gerçekte Azzi-Hayaşa ülkesinin nerede olduğu
bilinmemektedir; ama Anadolu’nun diğer bölgeleri vasal devletlerle dolu
olduğundan, boş yer olarak sadece Doğu Anadolu kalmakta, bundan dolayı da
Azzi-Hayaşa buraya konmaktadır. Ermeniler ise kendilerini her nedense bu kavim
Hayk- ile eşitlemek istemektedirler, ama bunu sadece bu kadar erken bir devirde
Doğu Anadolu’da Ermeni varlığı olmasının imkansızlığı açısından bile gülünç
bulduğunu belirterek geçeceğim. O devirde diplomatik Akatça değilde Hititçe
olması Hayaşa’nın Anadolu toprakları içinde olduğunu ve Hayaşa’nın Hayaşacanın
bir yazı dili olmadığını gösterir. Kral Şuppilulima devrine (m.ö.1315)
tarihlenen metin, bize bölgenin etnik ve sosyolojik kimliği hakkında çok
değerli bilgi verir, şöyleki: Andlaşmaya göre, kral III.Tuthaliya bölgeyi
işgaleder ve Hititlere bağımlı hale getirir.
Hititler ataerkil, Hayaşa’lar anaerkildir. Kafkasya’daki
arkeolojik verileri üreten insanlar en geç M.Ö.4.bin yıldan buyana hem
birbirleriyle yakın akrabadır, hemde çok yakın karşılıklı ilişkiler
içindedirler. Tarihi metinlerden bildiğimiz kadariyle bu kavimlere
Hattiler,Hurriler, Kaşkalar, Azzi-Hayaşa’lılar ve tabiatiyle adını henüz
bilmediğimiz diğer kavimlerde dahildir.
Hurriler anavatanları Transkafkasya’dan güneye geçip,
Mezopotamya kültür toplumu içine girmesini başaran, oralarda büyük devlet
kurmuş olan ilk Kafkas kavmidir. Ayrıca
Mezopotamya kültürünün Orta Anadolu ve özellikle Kizzuwatna-Kilikya’ya
aktarılmasında rol üstlenmişler, Anadolu’nun büyük bir kısmı ile Çukurova’nın
tamamını Hurrileştirmişlerdi. Kafkas halkı olan Hurrileri daha sonra Kassitler
ve M.Ö.I.bin yılda Urartular izleyecektir.
Hattiler ise, yüzyıllar boyu Hitit uygarlığının belkemiği rolünü
oynadıktan sonra M.Ö.1400 den itibaren
askeri baskılar sonucu onların içinde boğulup, yok olup gitmişler. Hitit
devletinin kurulmasıyla Anadolu-Kafkasya ilişkilerinin koptuğu asla
sanılmamalıdır. Bir defa Hitit’ler Anadolu’ya çok
az sayıda geldikleri için ülkeyi asla Hindavrupalılaştıramamışlardır.
M.Ö. 4.yüzyıl dahi Galat-Kelt göçlerinin gösterdiği gibi
eski devirlerde yapılan göçler aristokrat bir zümrenin önderliğinde
yapılıyordu. Aynı zamanda savaşçı aristokrat önderler, tüm göçten sorumluydular.
Göçtükleri bölgeden ve yollardan değişik yapıdaki geniş kitleler bu öncü kitlelere
katılıyordu. Ama onlar azınlıkta kalsalar bile, göçen gruba asıl damgasını
vuran işte bu çekirdek zümre idi. Onların dışa vuran kimliği, aynı zamanda
geniş yağmacı halk kitlelerine de yansıyordu. Hitit göçleri sırasında da mutlaka onlardan olmayan geniş halk kitleleri de onlara katılmıştı ve Hitit
damgasını yemişti. Düşük kültür seviyeleri yüzünden de gelir gelmez Mezopotamya
ve en önemlisi Anadolu’daki yerli Hatti ve Hurri etkisi altında kalmışlar ve
tamamen assimile olmuşlar. Dolayısıyla en başta Hattiler olmak üzere Hitit
siyasi hegomanyası altında yaşıyan ve sürekli kültürel üstünlüğe sahip yerli
Anadolu halkları, bu iki bölge arasındaki kültür alış verişinde katalizatörlük
yapmışlar. Örneğin Hitit heykellerinde tasvir edilen insanların Kafkas antropolojik
tipleri, giyimleriyle (ayakkabılarının ucu ince yukarı kalkık ayrıca kafya geçirilen, konik serpuşlar v.s.)
Hattiler maalesef kendi
dillerini, kendileri yazmamışlar, onların dil kalıntıları, din ve kültürdeki
üstünlükleri sayesinde Hititçe metinlerin içine girmiştir. Hititler; Hattice
ilahiler, ayinler ve şarkıları bazen tercüme ederek, bazen de tercümesiz
metinleri içine almışlar.
Hattiler ile Hititlerin yüzyıllar boyu süren birlikte
yaşamaları söz konusudur.
Bunun için melez kültür ve Hititçe bilinen ortak melez bir dil
ortaya çıkmış. Örneğin Hattice ilahiler,ayinler,şarkılar v.s. Bundan ötürü
Hititçeye İndogermen değil, indogemonoid diyen araştırıcılar çok haklılar,
maalesef bugün o araştırmacılar pek fazla kalmadılar. E.Forrer: Hattice, Sumerce
ve Kafkas dillerinin akraba olduğunu ortaya atmış, iyi ki genetik bir akrabalık
dememiş çünkü büyük hata olabilirdi. Örneğin: Hattice “ashap” tanrı, washop
“tanrılar”, Çerkezce asap? tanrı. Kafkas dilleri ünsüzler (konsonant) açısından
çok zengin.
Kısaca sadece Hurrilerin genel anlamda bir Kafkasya halkı
olduklarını ve Hurri dilinin Kafkas dilleriyle olan akrabalığını vurgulamakla
yetineceğim.
Hurriler eski yakın doğu dünyasının kaybolmuş kavimlerinden
sadece biridir. Sumer, Akkad, Mısır, Ugarit ve Hitit metinlerinde ve muhtemelen
Tevrat’da kavim adı olarak geçmelerine rağmen, tüm yönleriyle henüz
keşfedilmemişler. Araştırma tarihi açısından Hurrilerin bugünkü durumu, 1906’da
Boğazköy arşivi keşfedilmeden ve Hititçe çözülmeden önceki Hititler ve hititcenin
durumuna benzemektedir.
Hurriler gerek dil ve arkeolojik araştırmalarına göre
anavatanları büyük ihtimalle
Transkafkasya’dır. Bu bölge Van gölü, Ağrı dağı ve Hazar Denizi
arasındaki bölge. Bu dağlık bölgede M.Ö.3.bin yıl sonlarına kadar kendileriyle
akraba olan Urartularla beraber yaşamışlar. Hititlerden yüzyıllar önce 3.bin
yılın ortalarından ititbaren güneye, göç etmeye, Mezopotamya kültür dünyasının
içine girmeye başlamışlar. Orta Anadolu’da en geç Asur Ticaret Kolonileri ve
Güney-doğu Anadolu’da en eski Hitit belgelerinin ortaya çıkmasından beri mevcut
olan Hurri varlığı, bu kavmin buralara doğudan, yani Dicle Nehri ötesinden göç
yoluyla gelmediği, aksine Hattiler gibi yerli kavim olduğunu göstermektedir.
Hurrice tıpkı gene Kafkas kökenli dil olan Hattice gibi aglutine (bitişken)
dildir. Yani sözcükler, arka arkaya dizilen sonekler aracılığıyla türetilir.
Örneğin: Türkçedeki
sev-iş-tir-e.me-dik-ler-i-miz-den-dir-ler. Örneğin İngilizcede en az sözcükle anlatılabilmektedir.
Sonuç olarak özellikle Kalkolitik çağdan M.Ö.1500 lere
gelinceye kadar, Kafkasya ve Doğu Anadolu’da ortak bir kültür hakimdir. Yani
buralara dışarıdan yabancı kavimler gelmemiştir. Özellikle çoğu kez öne
sürüldüğü Hindavrupalı kavimlerin ortak özellikleri, her gittikleri yerde,
oradaki erken yerli kültürleri talan etmeleri ve yıkmalarıdır. Orta
Anadolu’daki Hatti kültürü, İran’daki Elam, Hindistan’daki Dravit kültürü ile
Yunanistan’da yıkılan Minos ve Roma’daki Etrüsk kültürleri bunun açık örnekleridir.
Bunlara yakın zamanda İspanya, Amerika, Avustralya, Güney Afrika ve Yeni
Zelanda eklenebilir. Ki bu sonuçları Hristiyan misyonerliğinde desteğiyle göç
edilen veya kolonileştirilen ülkelerin yerli insanlarını tamamen yok
etmişlerdir. Malum Slav istilaları ve yayılmacılığı; Kafkasya’da böyle tehlike
yaratmış idi.
Kafkasya ve Doğu Anadolu da ki ortak kültür ve ta! neolitik çağdan en geç
M.Ö.1500 lerin başlarına kadar aralıksız devam etmiştir, aksine hindavrupa
kavimlerin anayurdu olduğu konusunda yaratılmak istenen tüm oldu bittilere
rağmen, Hindavrupalılar ve özellikle Hititler ve Ermenilerin ataları bölgeye
asla uğramamışlardır küçük bir ihtimal, Hititler Anadolu’ya göçerken buralarda
hiç iz bırakmadan geçmiş olmalarıdır. Eğer uğramış olsalardı yakar yıkarlardı
ve bölge kültüründeki devamlılık söz konusu olamazdı. Faydanılan kay: Ahmet
Ünal.