Fizyo-Antropo Tanımı: Kalın dudaklı ve kaba burunlu bu topluluğun güney Hindistan'da yaşamaya devam eden yerli kabilelerle akrabalığını gösterdiği kadar, bugünkü temsilcileri gibi toplulukta işgal ettiği yeri de meydana çıkarmaktadır.
Evvelki gibi uzun kafalı olan çok daha yüksek bu tip avrupa-afrikalı ve hatta akdenizli olarak isimlendirilmştir. Bu uzun kafalı sümerli tiplerden birine yaklaşmaktadır ve bu yakınlık resimdeki heykelle kuvvetlenmektedir.
Bu heykelde gerçekten sumer modası gereği sakal traşlı üst dudak ve enseye doğru toplanmış olan uzun saçlar görülmektedir. Aynı heykel Alp'li veya armenoid brakisefal bir tip Akkad da olduğu gibi edilmiştir.
Sonuç. Mongol veya Mongoloid lere ait olan bir iskelet ve kilden bir çok figürinler bugüne kadar keşfedilmişolan bu etnik tarihi bilinen ilk örneklerdir.
HİTİTLERİN
KİMLİĞİ
Anadolu ve
Kuzey Suriye’den Babil’e dek ilerleyen Hititler; Asya’dan savaş arabalarıyla gelip Mısır’ı ele
geçiren Sami soylu Hiksos
kabileleri, diğer halklar ve bunlar çoktan
dağılmışlardı aslında. Sebep doğal
felaketler neticesinde bu insanları yurtlarını terk etmeye itmiştir. MÖ.1650 de
Dünya halkları,bu felakete bir kez daha tanık oldu.
ANITTA’NIN
LANETİ: Fransız araştırmacı Charles TEXİER’di.
1834 yılında Çorum Boğazköye geldi.
Yazılıkayayı buldu. 1839 da
“Küçük Asya Üzerine” adlı kitabını yayınladı. Arkasından Arkeolojik araştırma trafiğni başlattı.
Archibald H.Sayce’in 1879 da
Anadolu’da izleri keşfedilmekte olan yeni ve bilinmedik
uygarlığın Eski Ahit’teki Hititler
olduğunu açıklaması, bölgeye olan ilgiyi iyiden iyiye artırdı. Nihayet 20.yüzyılın hemen başında Alman Arkeolog Hugo Winnckler’in Boğazköy’de
gerçekleştirdiği kapsamlı kazı çalışmalarıyla bu gizem, yavaş yavaş dünyanın gözleri önünde belirmeye başladı.
Orta ve
Doğu Anadolu o tarihte Hatti ülkesi olan Hattilerin kent devletleriydi. MÖ
17.y y a dek Güneydoğuda yer alan
Asurlular, Anadolu içlerine dek yayılmak suretiyle (Asur.Ticaret. Kolonileriyle) düzenli ticaret yapıyorlardı.
Anıtta ,
Orta Anadolu’nun görkemli kentine hınç duyuyordu. Sonuçta onun yani
Anitta’nın ardından gelen Hitit kralları, lanete aldırmayıp Hattuşa’yı iskan
edip başkent yaptı. Hatti ülkesine yerleşmeye başlıyan Hind-Avrupa kökenli
işgalci bilinmiş oldu.
Hititlerin Kuşşara’ya
yaslandığı düşünülen soy ağaçları hakkında kuşku uyandırmak için yeterli.
Anitta’nın fethettiği NEŞA’nın( Kaniş)
soyluları, ilk başlangıçta hanedanı ele geçirip ve kendilerini Neşalı olarak
tanımlamış görünüyor. Kopuşun
2.göstergesiy se, Hattuşa’nın “inadına”
yeniden iskan edilip, başkent haline getirilmesi. Bütün bunlar ,Hititler olarak
bildiğimiz halkın, büyük olasılıkla M.Ö 1900 dolaylarında yerleşen ve uzun süre varlığını bölgedeki genel barışçı hava içinde sessizce sürdüren Hind-Avrupalı boylardan
biri diyebileceğimiz “Neşalılar”
olduğunu gösteriyor. Kuşşaralıların
kenti ele geçirmesiyse ,tarihte
“işgalcilerin “ boyunduruk altına aldıkları halk içinde asimile
oldukları ender örneklerden biri gibi görünmekte.
Sonuçta MÖ1650
li yıllarda ,Hititlerin Anadolu’da baş
döndürücü bir hızla yükselişlerine tanık oluyoruz. Bu hitit halkı 1650 den itibaren “ orta Anadolu’nun
ardından, güneydoğuya,, Babil ülkesine doğru” yürüyüşe geçecekler. O dönem
yolların üstünde, o bu “Hurriler” Ari bir hanedan tarafından yönetiliyordu.
Devletin adı Mitanni idi. MÖ.1600 de Hititler iki tekerlekli arabalar
sayesinde Babil’e ulaştığını. Bu
Babil kentinin fazla direnmeden
işgalcilere teslim olduğunu biliyoruz.
Hitit tarihi
uzmanı OLİVER R. GURNEY: şöyle diyor. MÖ. 1600 de şaşırtıcı görüş. 50 yıl gibi
kısa zamanda Anadolu’ya göçmen olarak gelip yüzyıllarca barış içinde yaşamış
bir halkın, ilkin kendilerinden ileri
Hatti ülkelerini ele geçirip bölgeye egemen olması; ardından o bölgenin en güçlü devleti olan
Babili neredeyse hiç zorlamadan yenilgiye uğratması. Bütün bu işleri 50 yıl
içinde yapmasıdır. Babil’in yenilmesi doğal felaketler olabilirmi? Hattiler Asur.Tic.
Kolonileri aracılığıyla Mezopotamya kültürünü özümlemeleri olabilir. SAMİ
inancının Anadolu mitleriyle ve Ari panteonlarla karışmış bir versiyonunu
buluyoruz. İşgalci Hititler geldikleri ülkeden Hind-Avrupa kaynaklı en azından,
yerel kültlerle uyum içinde bir melez dine yöneldikleri sonucunu çıkarak
mümkün. Kay: 2012 Marduk’la Randevu. Burak Eldem.
DİP NOT: Hititler; büyük olasılıkla iki farklı halkı anlatıyor. I. önce KENAN İlinde de yaşıyan halk. II. Anadolu Hititlerinin Güneydoğu Anadolu ve
Suriye’de “Geç Hitit” krallıklarını kurmuş olan torunları. KENAN İlinden M.Ö
19.yy da Kuzey Karadeniz üzerinden Anadolu’ya
gelmiş olabilirler. Anadolu’da Tanrı ve kral heykel rölyeflerinin
yüzleri traşlıdır. Hitit halkı, Beylikler döneminde güney-doğu Anadolu ve
Suriye bölgesine yerleşmişler. Artık kralları ve Tanrıları sakallıdır.
Kısaca M.Ö 19.yy Anadolu’ya
geldiler. Geç Hitit dönemi M.Ö 1200 de,
Güney ve Suriye bölgesine çekildiler.
Sırasıyla Arami ve Asur etkisi altında kaldılar. Ama genleri devam ediyor .
Kenan ilinden Anadoluya gelmiş olmaları ihtimalide var. Özellikle; Anadolu’da
yüzü traşlı olan halk. Birde Güney,
Güney-doğu ile Orta-doğu bölgesinde ki
halk sakallı. Yani kültürlerini ve yaşama biçimlerini erteleyip yerli otokton
halkla, ırk ve etnografik anlamda melezleşiyorlar.
III. Bir görüş
Anadoluya böyle bir kavim gelmedi ve
yok. Ama yerli otokton halk olan HATTİ
ler var. Çivi yazısınıda Asurlu
tüccarlardan öğrendiler olamaz mı?. Yerli halk olan Hattiler, büyük ihtimal EGE
ye gittikleri doğru olabilir.
HİTİT DİLİ ve
YAZISININ DÜNYA DİLLERİİNDE Kİ YERİ ÖNEMİ.
Sözlük kaynağı
olarak Hitit metin korpusu M.Ö ikinci
bin yılın yapısına tarihlenen Hitit metin külliyesi Eski Anadolu dilbilim
malzemesinin en kapsamlı arşivini oluşturur.
Hititçebelgeler
Resmi ve dini arşivlerde ele
geçirilmiştir ve Hititçe, babilce, , Çivi yazısı ve Resim yazısı, Palaca,
Hattice ve Hurrice gibi dillerde yazılmışlar.
Meşhur Babil
Kulesinde ki dil karışıklığını anımsatırcasına çok dillilik Hititler Devri
Anadolu’sunun en belirgin hususiyetlerinden biriydi.
Hitit
metinleri neredeyse esnaflar birliği oluşturan katipler tarafından Hitit
başkenti Hattuşa’da ve diğer taşra kentlerinde yazılmış.
Çivi yazılı
tabletler, HERODOT’un deyimiyle “erkeklernulaşmış oldukları başarılarıunutulup
gitmektenkurtarmışlardır. Hitit Tanrılar Sistemin “bin tanrısı” şerefine
kutlanan ayrıntılı ve bazen sıkıcı bayram tasfirleri, tıbbı, psikolojik, sosyal
ve siyasi meseleleri çözmeyi amaçlayan ayinler, hiç sonu gelmeyen ricaları
vekanuni metinler arazi bağış belgeleri ve kadastro kayıtları çağdaş sözlerin
eski öncüler kabul edilebilecekSumerce,Akadça,Hurrice, Hattice ve Hititçe sözcüklerin
karşılıklı anlamları verilen sözcük listeleri v.s diye devam ediyor.
Soyut ve somut
Düşünce ve Fikirleri ifade etmede Hititçenin Edebi Gücü.
HİTİTLER KENDİ
DİLLERİNE NE DİYORLARDI?
Bugün
kullandığımız “Hititçe” ismi, Tevrat’ta belki de Hititlerle hiç alakası olmayan
bit muhteva geçer ve oradan ayarlanarak yanlışlıkla Hititler için
uydurulmuşdur; bu isim aslında Hind Avrupa kökenli olmuyan bir halk, Hattilerin
dilidir. Hititler kendilerine ve dillerine neşili, neşumnili veya kaneşumnili,
yani Kaneşçe ve Neşaca derlerdi.
Hititçe bugün
konuşulan dillerden 4 bin sene daha eski ve şimdiki dillerin o zaman k durumunu
yansıtmaktadır. Hititçe, İngilizce, Almanca,Farnsızca ve İspanyolca gibi modern
diller ve eski dillerden Sankritçe, eski Farsça,/Avestce,Toharca, Grekçe ve
Latince gibi dillerin dahil olduğu tüm Hind-Avrupa dil ailesi grubu içerisinde
ilk kez yazıya geçirilmiş en eski dildir. Tarihi dil bilimciler açısından
önemli hazinedir. Semantik Alanlar: örneğin tüm ekmek isimlerini toplu olarak
bulmak için NINDA altına, tüm bayram adları için EZEN altına bakılabilir.
DİP NOT: Hititler M.Ö 12.yyda Ege göçmenleri tarafından
yıkıldılar. Ardından M.Ö 11.yy da Güney
ve Güney-doğu Anadolu ve Suriye’ye göç ettiler. Asurlularla kaynaştılar. Hatta
Asurlu Tanrılar gibi sakal bıraktılar. Ama yine kısa elbiseleri kısa etekliydi.
Örnek İVRİZ kaya anıtı rölyefi. Hattuşa’daki 12 Tanrı Kaya anıtı kabartmaları
“kısa etek elbiseli, yüzleri traşlıdır. Geç Hitit Tanrıları” sakallı ve uzun
saçlı, kısa etek elbiselidir. Kralların bazıları uzun etekli bazıları ise kısa
eteklidir.
Kadın
kraliçeler her zamanki gibi “elbiseleri uzundur. O çağlarda kadın özgür değil.
Ama doğrusu uzun elbiseli olmalarıdır.
ARKAYIK SUMER MEDENİYETİ(Keşif, Teknoloji, Şehir ve Antropos Açıdan)
Babil Tufanında , Tevrat’ın Nuh’u rolünü oynayan Utnapiştim’in şehri idi.
Herodot ve
Marcopolo taraftarlarınca yazılmış olan Asyalı göçebe mezarları ile UR
mezarları arasında benzerlikte israrları. Bu teorileri ancak ne ispat ve ne de
red edilmeleri mümkün olmayan faraziyeler ve basit tahminler mesabesindedir.
NİL vadisinde
ki çıkan mezarın eşyası aşikar surette Sumerlidir. Ama Nil vadisinin çok
ferdileşmiş mahsullerinden özellikle ayrılmaktadır. Yine özellikle de tiplerin
Mısırda mevcut olmadığı doğrudur. Sumerler arkayık devirden evvel, Sumer’de yaşıyorlardı. Antropoloji gerçekten Kiş’te
ki iskeletlerin tetkiki ile etnik tiplerin ayrılığını
göstermektedir. Çok daha eski mezarlarda daha ziyade aşikar olan ve daha
Sumer’de bulunmamış olan brakısefal bir azınlık ve uzunkafalı iki variyette. Bu
uzunkafalılar variyetesinden biri Batılı ilgiler göstermekte ve Akdenizli tipin
içine girebilmektedir.
Bu devrin son
yüzyılların heykelcikleri en aşağı iki tip gösteriyor. Yuvarlak kafalı ve
mütabariz( ender rastlanan) kanbur burunlu “armenoite” tipi ve uzun dar kafalı,
aslında uzun kafalı ve dar alınlı demek. Ve oldukça geniş burunlu “Akdeniz tipi” fakat
hangi tipin ilk önce meydane çıktığını tayin etmek mümkün değildir. Çünkü
iskeletler veya önceki portreler nadirdirler. Ne elbisenin nede baş tuvaletinin
bizim için hiçbir faydası yoktur.
Sumerler daima
fitilli yünden bir fistan giyinmiş olarak tasvir edilmişlerdir.
Sumer dili her
tarafta konuşuluyordu. Sumer medeniyetindeki yeni keşiflerin Hindistan’da
medeniyetin gelişmesi bakımından denkliği yoktur.
Babil’de
kerpiç yapılar mevcut.
Hindistan ve
Babil medeniyetleri sanki müşterek bir kütükten ayrılmış gibi, birbirlerine
yaklaşmağa meyil ettikleri görülüyor.
Sumerlerin
icat ettikleri madeni hermatik ve mezar buluntuların aynısının Truva, Rusya
ve Orta Avrupa’ya ulaştığı görülmektedir. Aynı zamanda Babilonya tüccarlarının yabancı diyarlara
yerleşmeleri. Örnek bugün İngiliz tüccarların İstanbul’a yerleştikleri gibi.
Mesela:
Sumerli demirciler, madeni; maden cevherlerinden elde etmeğe muvaffak oldular
fakat keşiflerini sömürmeyi bilmediler.
Sumer’in Tunç
İşçisi, Zagros vadilerine, Kafkasya’ya, Suriye’ye, Anadolu’ya ve Ege Denizine
kadar yayılmış olan karekteristik bir seri tipler yaratmıştır ki onların bu
dağılışı Babil medeniyetini tayin eder.
UR mezarlarında ki en önemlileri yassı balta veya ucu sivri bıçak , dar Lamalı
savaş baltası , enine sumer baltası ve tek Lamalı (namlulu) sumer
baltaları. Ayrıca dikdörtgen bir ustura.
Zengin
Sumerler sofra takımı olarak altın, gümüş veya bakırdan, mermerden hatta Lapis
lazuli, obsidiyen veya deve kuşu yumurtası kabuğundan vazolar kullanmışlardı.
Sonunda Akadlı
Sargon zorla hükümdarlığı ele geçirecek ve devlet hemen hemen doğunun bütün monarşilerine
has olan, vergi toplayan bir makine şeklini alacaktır. Bundan sonraki iki bin
yılda, 1.sınıf bir tek buluş veya keşfi, ayırd etmek güçtür. En parlakları
alfabe ile demirin dökülmesidir.
Tunçtan küçük
bir heykelciğin kalın dudakları ve kaba burnu bu topluluğun Güney Hindistan’da yaşamaya devam
eden yerli kabilelerle akarabalığını gösterdiği kadar, bugünkü temsilcileri
gibi, topluluğun işgal eylediği yeride meydana çıkarmaktadır.
Evvelkisi gibi
uzun kafalı (dolikosefal) olan çok daha yüksek bir tip Avrupa-Afrikalı ve hatta
Akdenizli olarak adlandırılmıştır. Bu uzun kafalı Sumerli tiplerden birine yaklaşmaktadır. Ve yakınlık
örneği resmi aşağıdaki heykelle kuvvetlenmektedir. (Resim 1-2). Bu heykelde
gerçekten Sumer modası gereğince sakal, traşlı üst dudak ve enseye doğru
toplanmış olan uzun saçlar görülmektedir.
Bir önemli
keşif daha ALP’li veya armanoid brakisefal bir tip Akad’da Kiş’te olduğu gibi
temsil edilmiştir.
Sonuçta hiç
şüphesiz Mongol veya Mongoloidlere ait bir iskelet ve kilden bir çok figürünler
bugüne kadar keşfediliş olan bu etnik tipin tarihi bilinen ilk örnekleridir. Bu
karışık halkı sığındıran büyük şehirler genellikle fırında pişirilmiş tuğladan
yapılmışlardır.İndus medeniyetinin kucakladığı saha belki de eski Mısır
imparatorluğunun iki misli, Sumer Akadın dört mislidir.
Farklı defin
(ölü gömme) törenlerinin belki de bu karışık halkın muhtelif sınıfları
tarafından aynı zamanda kullanıldığı anlaşılıyor. Küllerin büyük küpler içinde
gömülmesi ile müterafik olan yaka Mohenjo-daro’da olduğu kadar Harappa’da
da ispat edilmişe benziyor. Mohenjo-daro
bölgeside açılan mezarlarda çıkan iskeletlerin kafaları genelde brakı sefaldır.
İndus üzerinde
Mohenjo-daro yani İndus vadisindeki harabe şehir kalıntıları MÖ.3000 yıla
aittir.Mohenjo-daro ve Ravi üzerinde Harappa aralarındaki mesafe 700 km..
(“DİP NOT: Hindistan
halkını sessiz oluşları Sumer halkını hatırlattı.”)
Arkaik:
arkeolojik olmayan biçimde daha genel olarak kullanılmayan, eski bir şeyi
tanımlarken kullanılır.